BAŞYAZI

Bi daha olmasın




Şenol Goncagül

Ufuk Ertop ve Özgün Tiran, uğradıkları saldırı sonrasında büyük ŞOK yaşamışlar! Adliye’ye intikal eden bir olay olduğundan dolayı, çok fazla yoruma giremiyorum ama ben öncelikle habercilerin çalışma koşulları ile ilgili birkaç şey söylemeyi istiyorum. Bir yerde yangı çıkmış. Anonsunu dinliyorsunuz ve basıp oraya gidiyorsunuz. Yapmanız gereken en doğal şey de, o olayı görüntülemek değil midir?! Hem bir durup düşünelim şunu isterseniz; biz her gün gazetelerden, TV’lerden, haber bültenlerinden o olayları izlerken, bir hayli bilgi sahibi oluyoruz değil mi?! Başkasının haberini izlerken izliyoruz da, bizimle ilgili haber yapılırken niye bunu yadırgıyoruz?! Yangın ya bu! Elbette ki haber olacaktır. Hatta, sigortalı ise orası, yayınlanacak haber ile sizin yararınıza bile olacaktır durum… Şunu ad anlamakta zorlanıyorum sonra ben! Gazeteciye saldırmak, arı kovanına çomak sokmak gibidir de!.. Öyle ki; gazeteciye yapılan saldırı, haberleri yapanlar gazeteci oldukları için de, asıl haberin çok daha önüne geçer! Yangına uğramış, zarar görmüş ve mağdur olmuş bir işyeri sahibi olarak geleceğiniz ekranlara ve haberlere, habercilere saldırıda bulunan birisi olarak gelirsiniz! Bunun yapacağı etki, hepsinden çok daha fenadır! Hatırlayanlarınız olacaktır; Bir dönem bana da ölüm tehditleri gelmişti. Hatta, ulusal medyada da konu manşetlere çıkmış, bunu gören CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu beni bizzat arayarak, geçmiş olsun dileğinde bulunmuştu… Beni öldürmekle tehdit edenlere (Köşe Yazısı ile) dedim ki; “Beni öldürmeye gücünüz ve yüreğiniz yetebilecek mi?! Yoksa, cır cır böceği gibi, telefonla arayarak, tehdit etmekle kendinizi komik duruma düşürmeye devam mı edeceksiniz?! (Şenol Goncagül’ün kalemini kırdık! Onu öldüreceğiz!” diye telefon edip duran kazmaya, bizim telefona bakan sekreterimiz demişti ki: ”Yahu, öldürecekseniz gidin, öldürün işte! Bıktım sizin bu zırt pırt arayıp, rahatsız etmenizden! Ya da, bizzat kendisini arayın. İşimden gücümden almayın beni…”  Hem sonra; şimdi mesela beni öldürtmek için bir sürü paradan çıkacaksınız! Azmettiricilik konumuna düşüp te, hapislere düşmeniz olası. Benim başıma gelebilecek bir işten dolayı da, medya üzerinize üzerinize gelecek. Olayı araştırmak isteyen polisler, sizin sevgililerinizle yaptığınız telefon konuşmalarına kadar burunlarını sokacaklar… Ben olsam, bunca maliyetin altına girmeyi göze alamazdım şahsen… Gelelim bizim iki kardeşimizin saldırıya uğramalarına; Şık olmamış gerçekten de!.. Üstelik te, saldırıyı yaptığı belirtilen kişilerin de, son derece seviyeli ve iyi insanlar oldukları bilinirken! Ben, böyle bir olayın bir daha yaşanmamasını diliyorum. Şimdi, bir de saldırıya uğrayan gazeteci kardeşimizin eşinin sosyal medyada paylaştığı şu yazıyı yayınlıyorum ki; oturup yapacağınız saldırıları bir daha bir daha düşünesiniz! Kalın sağlıcakla… “Sen canını dişine takıp çalış, tatil bilme, izin bilme, eve erken gelmeyi bilme, yağmur, çamur, kar, soğuk, sıcak deme haber peşinde koş. Gecenin bir vakti yatağından kalkıp habere git. Eşinle, çocuğunla paylaştıklarını birkaç saate sığdır. Sonra birileri gelsin haber yapmaya çalışırken; “Neden fotoğraf mı çekiyosun?” diye anlamadan saldırsın. Üzerine kapaklansın bir sürü insan. Üstünü başını parçalasın. Para kazandığın, iş yaptığın fotoğraf makineni kırsın!!! Emeğin karşılığı bu mu? İşini yapan insana saygı bu mu? İnsanlık bu mu? Eşime ve arkadaşımız Özgün Tiran’a yapılmış bu alçak saldırıyı kınıyorum. (Esra Kılıç Ertop)”