Karadeniz'deki kirlenme gün geçtikçe artıyor

Karadeniz'deki kirlenme gün geçtikçe artıyor

Bulgaristanlı bisiklet sevdalısı Vyacheslav Stoyanov, Karadeniz ve çevresindeki kirlenmeye dikkat çekmek için yaptığı turunda, 6 Bin kilometreyi 45 günde katetti. Büyük bir cesaretle ve çevre duyarlılığı çerçevesinde Bulgaristan’ın Varna şehrinden yola çıkan Stoyanov, Karadeniz kıyı şeridini takip ederek Romanya, Ukrayna, Rusya ve Gürcistan’ın ardından ülkemizden de geçerek turunu tamamladı. Karadeniz’in tüm çevresini bisikleti ile gezen ilk kişi olma ünvanını kazanan Vyacheslav Stoyanov, yaptığı bu amatör ve sivil ruhlu tur ile dikkat çekmeye devam ediyor.

Bulgaristanlı bisiklet sevdalısı Vyacheslav Stoyanov, Karadeniz ve çevresindeki kirlenmeye dikkat çekmek için yaptığı turunda, 6 Bin kilometreyi 45 günde katetti. Büyük bir cesaretle ve çevre duyarlılığı çerçevesinde Bulgaristan’ın Varna şehrinden yola çıkan Stoyanov, Karadeniz kıyı şeridini takip ederek Romanya, Ukrayna, Rusya ve Gürcistan’ın ardından ülkemizden de geçerek turunu tamamladı. Karadeniz’in tüm çevresini bisikleti ile gezen ilk kişi olma ünvanını kazanan Vyacheslav Stoyanov, yaptığı bu amatör ve sivil ruhlu tur ile dikkat çekmeye devam ediyor.

Tamamen amatör bir şekilde sadece bisikleti ile yol alan çevre duyarlısı Stoyanov, “Kirlenmemiş Hayat” adını verdiği projesinde Karadeniz ve çevresindeki çevre ve deniz kirliliğine dikkat çekiyor. Çektiği video ve fotoğraflar ile Karadeniz’deki görünmeyen büyük kirlenmeyi gözler önüne seren doğasever bisikletli, çevre kirliliği konusunda atılması gereken çok adım olduğunu kanıtlamış oldu. Yaptığı 45 günlük gezi boyunca sadece bisikleti ile yol alan Stoyanov, Karadeniz’deki en büyük kirlenmenin ülkemiz topraklarında yer alan sahil ve yol kenarlarında olduğunu dikkat çekiyor.

Bu konuda ülkemizin çevre temizliğine önem vermesi gerektiği konusunda uyarılarda bulunan Stoyanov, kirlenmenin devam etmesi sonucunda Karadeniz’de hiç bir canlının kalmayacağının altını çiziyor.

Yaptığı uzun ve meşakkatli gezi sonucu çıkardığı raporunu gazetemize Türkçe olarak mail atan Vyacheslav Stoyanov, bakın gezisi boyunca nelere tanık olmuş ve bizlere ne öğütler veriyor;

“Çevremizdeki dünya hakkında ne biliyoruz? Neredeyse hiçbirşey. Yaşadığımız yerde neler olup bittiği ile ilgili dikkat edemeyecek kadar çok kendimizle meşgulüz.

Dünya! Insanlık, adına evrim dediğimiz bir ivmelenme ile hareket ediyor. Kendimize çeşitli rahatlıklar sağlayıp bunların bize gelecekte sorun çıkarıp çıkarmayacağı ile ilgili hiçbir hesap yapmıyoruz. Malesef, bize artık yararı dokunmayan bir eşyanın kaderi artık bizi ilgilendirmiyor. Herhangi bir ürünün bedelini ödediğimiz zaman, onun yok olması için ileride yok olması için binlerce veya milyonlarca yıl geçmesi gereken bir çöp olduğu aklımıza gelmiyor. Çöp denince aklımıza pis birşeyler getiririz ve aklımızda bu fikrin oluşmasını pek sevmeyiz, bu yüzden bu fikirden olabildiğince çabuk kurtulmaya bakarız. Fakat sadece bu fikirden kurtulmuş oluruz, çöpün kendisinden değil. O, zihinlerinde bir soru işareti uyandıran insanlara vfe çevreye zararını devam ettiren bir çöp olmayı sürdürür. Bu acaba günübirlik yaşayan insanların düşük kültürünün bir sonucu mu? Sorular ve bu soruların üzerine yapılan yorumlar çok. Demagoji ile uğraşıyoruz, kirletilmiş bir dünyada nasıl yaşayamayız ve bunun için sorumlu insanlar ne denli kötüdürler. Değişiklik istiyoruz fakat bu değişimin bizden başlaması gerektiğini bilmiyoruz. Sorumsuz veliler tarafından büyütülen sorumsuz çocuklar da aynı şekilde sorumsuzluktan kaçar. Bunun sonucunda, kendisi için daima birilerinin ilgilenmesini bekleyen bir toplum oluşur. Fakat biz hepimiz için çalışması gereken bu büyük baba kim?

Çöp konusu bizim ilgimizi çekmez, hatta tuvalete gitmek gibi banal gelir bize. Kimse kendisini bu konuda rahat hissetmez fakat diş sıkıp bıyık altından mırıldanır ve konu için hiçbirşey yapmaz.

Toplumun bu konuya ilgisiz davrandığını gördükçe ve karadeniz sahilinde gezip çöpleri toplarken ,'çöpün kamuoyu yoklaması'nı yapmaya karar verdim. Herkes yaptıklarıma, kuvvetli irade ve disiplin ürünü olan ilgiliydi. Bu, benim her zihne dokunma konseptimdi. Öncelikle her çöpün ayrı toplanması ile yola çıktım, fakat zamanla gördüm ki deniz etrafındaki insanlar hala buna hazır değiller Temelinde halen bu çöp sorununu halledemeyen insanlar için bu problemi çözmekten bahsetmek için çok erken.

Genelde, Karadeniz hakkında neredeyse içinde hiç balık kalmadığını ve 200 metrenin altında hayatın mümkün olmadığını bilmekteyiz. Deniz, zaman ayarlı bir bomba gibi. Fakat buna neden olanlar neler ? Sadece çevre koruma örgütlerince açıklanan veriler oysa tüm bunlara sebep bizleriz. Kendinden daha ilerisini göremeyen bir nesilin ürünü.

Projeyi yürütebilmem için yeterli maddi kaynağım vardı fakat toplumun çöp sorununa bakış açısını görmek için çok sayıda firmaya teklif götürdüm fakat sonuö tahmin edebildiğim gibi ilgisizlik oldu. Buna Karadenizi dolaşıp 45 gün içerisinde 6000 km yol yapmam da dahildi. Bir sonraki aşamam, Karadenize kıyısı olan ülkelerdeki hükümete bağlı olmayan toplumsal ve çevre ile ilgilenen organizasyonların konuya bakışını ölçmek oldu. Onlarla bağlantıya geçip çöp sorununu görüşmek istedim. Ilk önce ilgi gösterdiler, fakat sorunun asıl kaynağına indiğim zaman nedendir bilinmez başka işleri çıktı veya şehir dışındaydılar. Malesef 'fare' gibi saklandılar, yararlı birşeyler yapamak yerine demagoji ile uğraşıyorlar. Bu durum, 'Eko' organizasyonlar hakkındaki yorumlarımı haklı çıkardı, sadece boş konuşup iş icraat yapmaya geldiğinde bu iş onların sorumluluğu olmaktan çıkıyor. Sadece iki organizasyon benime görüşmek için ilgi gösterdi ve problemleri çözmeye sıcak baktı. Bunlar, Kavarnadan (Bulgaristan) ve Feodosiadan (Kırım) iki genç çevreci örgüttü. Acı ama gerçek. Işte bu yüzden hiçbir çevreci örgütte yer almadım, onlardan etkilenmemek için ve bu şekilde kendi vatandaşlık vazifemi hiçbiryere bağlı kalmadan yerşne getirebiliyorum.

Uzun süre boyunca gideceğim istikameti seçtim ve en sonunda saat yönünde olursa daha doğru olacağını anladım. Iyi ki bu yönü seçmişim. Tüm zaman boyunca nereden geçtiysem sahili izleme fırsatım oldu. Romanyada en temiz ile en kirli arasındaki keskin farkı gördüm. Tuna kıyısındaki çöp sorununa nasıl bir pratik çözüm bulmuşlar çok hoşuma gitti. Köy yerlerindeki çöp bidonları arasında 20 metre var ve köy aralarındaki bidonlarda 100 metre. Bu, açık bir şekilde çöp sorununu çözüyor. Insan, doğası gereği kötü değildir ve kötülük yapmaya programlanmamıştır. Gördüm ki gerekli koşullar oluşturulduğu takdirde çöpünü gerekli yerlere atmak için elinden geleni yapar.

Insanlar arasında çok küçük bir oranın bu konuda yeniden eğitilmeye ihtiyacı vardır.

Rusya ve Ukraynada da durum aynı fakat onlar bu sorunu psikolojik olarak halletmişlerdir ve bunu, yol kenarlarında bulunan ve araçların durabildiği durakların yanlarına birer çöp konteyneri koyup üzerine ' Yol kenarını temiz tuttuğunuz için teşekkürler' yazısı yazarak halletmişlerdir. Bu uygulamada sonuç tartışılmaz.

Sahil, sadece özel girişimciler tarafından kiralanan yerlerde bakımlı ve temizdir.

Fakat insanların olmadığı her yer pislik içinde. Genelde 0,5 lt içme suyu için kullanılan pet şişeleri tarafından kirletilmiş. Neredeyse tüm ülkelerde kilometrekareye 5000 adet pet şişe gibi bir yoğunlukla karşılaştım. O kadar çok çöp gördüm ki hepsini üstüste koysak bir dağ oluşur. Oysa ben sadece Karadenizi dolaştım. Genelleme yapmaya kalkarsak ne diyeyim ? Bir gerek var mı?

Önceleri, Karadez'in sadece kıyılarına tatile gelen düşük kültür seviyesine sahip insanlarca ve gemilerce kirletildiğini sanırdım. Ancak Soçiden Batuma giderken Karadenizin kirlenmesinin asıl nedeninin oraya dökülen ırmaklardan kaynaklandığını anladım.  

 

Yağmur sonrası ırmaklar, kıyılarındaki pislikleri toplayıp denizin 4-5 kilometre açıklarına kadar sürüklüyor, oradan ise rüzgarın esme yönüne göre bu pislikler hareket ediyor. Dikkatimizi nehirlerin ve aktıkları yerlerin çöp sorununa yönlendirmeliyiz.

En kirli kıyılardan biri Abhazyada. Burada hayat 20 yıl önce son bulmuş ve askeri yönetimlerden dolayı, bu bölgedeki en önemli gelir kaynağı olan turistleri uzaklaştırıyor. Sosyalizm zamanının en önemli tatil yerlerinden biri olan Gagra, şimdi tamamen bomboş durumda. En seçkin plajları, fırtına sonraları denizin çıkardığı çöplerle dolu. Fakirlik içler acısı bir hal almış. Dört çocuk az kalsın bisikletimi içindeki evraklar ve parayla beraber çalıvereceklerdi. Uzun bir süre Abhazyada kalmam gerekecekti. Gürcistanda da durum aynısı. Fakat insanların yardımseverliği ve sıcakkanlılığı yüzünden bu pek de belli olmuyor. Türkiyede de kirlilik var fakat sadece insanların olmadığı yerlerde.

Çöp konteynerlerinin olmadığı yerlerde çok sayıda çöp var.

Garip, fakat deniz kıyısına kurulmuş çöp toplama merkezleri gördüm. Zannetmiyorum ki çöplerin konulması için kullanılacak boş alanlar bitmiş olsun. Türkiye sanırım bu konu üzerinde düşünmeli.

Bisikletimle gezerken, insanların atıp da kimselerin göremeyeceğini zannettiği çöpleri görme fırsatım oldu. Sanırım belediye yetkilileri arada bir araçlarından inip biraz yürüyüş yapmalı ve bu durumu görmeliler. Yol üzerinde çöp toplayan birkaç kişi gördüm ancak bu kişiler sadece sonradan satmak amacıyla alüminyum kutuları topluyorlardı. Aynı durumu Rusyada da gördüm, oradakiler cam şişe de topluyorlardı. Plastik kimsenin umurunda değil, oysa çevreye en büyük zararı o veriyor.

Birkaç yüzyıl sonra arkeologlar ve tarihçiler bizim çağımızdan Plastik Çağı diye bahsedecekler. Bence bu konuda bizim de yapabileceklerimiz var, çok kullanımlık ambalajlar, markette yeni poşet istemeyip oraya kendi poşetimizle gitmek.

Sonuç olarak, en kirletilmiş sahile sahip devletler arasında bir sıralama yapmak isterim fakat onları iki gruba ayırmayı daha uygun buluyorum: Karadeniz sahili ve yol kenarları. En kirliden en temize doğru: Abhazya, Gürcistan, Türkiye, Ukrayna, Rusya, Romanya, Bulgaristan. En kirliden en temiz sahil yol kenarları: Bulgaristan, Türkiye, Abhazya, Gürcistan, Romanya, Rusya, Ukrayna.

Dünyada bisikletleri ile gezip yaklaşık 40 000 km yol gezen birçok kişi gördüm, bu kişiler bisiklette özgürlük ruhunu bulmuş olan kimselerdir. Onların anlattıklarına göre dünyayı algılama durumu, otomobille seyahat ederken algıladığımızın 10 katı kadar. Onlara göre otomobille seyahat etmek, evde rahat koltuğa kurulup televşzyon izlemeye benzer. Birçoğu, aslında bisikletlilere yasak olan Bulgaristan sahil şeridinden geçmişlerdir. Traji komik bir şekilde yasaklamak, uygun şartları yaratmaktan daha kolay ve bu şekilde insanlar bu şekilde seyahatten mahrum ediliyor. Aynı şekilde şehirlerde de, sadece çocukluk yılları boyunca bisiklete binmiş olan yönetici seviyesindekiler, şehrin nerelerine bisiklet yolları yapılması gerektiğine karar verebiliyorlar ve bunu hiç bir bisiklet organizasyonuna danışmadan yapıyorlar. Bunun sonucunda da bu parkurlar genelde kullanılacak kadar elverişli olamıyor. Halkın paraları, seçmenlerin gözünü boyayıp havyaa saçılıyor. Bisiklet,  büyümüş çocukların sadece bir eğlence aracı değil, aynı zamanda bir ulaşım aracıdır. Benim seyahatim de bunu kanıtlıyor. Şehirlerde bisikletleriyle dolaşanlar, araçlardan 5 kat daha hızlı bir şekilde istedikleri yere varıyorlar ve bisikletli sayısı her geçen gün artıyor. Son bir yılda insanların trafik sıkışıklığında geçirdikleri zaman ikiye katlandı, bu bir gerçektir. Daha da kötü olacak hem de kısa vadede. Insanlar ne tercih etmeli? Günde 3 saat trafik sorunuyla uğraşmak mıyoksa hayatı doyasıya yaşamak mı? Bu insanların büyük bölümü, daha ekolojik ve özgürlük veren bir ulaşım aracı istedikleri halde şehirlerdeki trafikten korktukları için ve bisiklete binmiyor.

Misyonumun kolay aşaması Karadenizi bisikletle gezdikten sonra sona erdi ve bunu gerçekleştiren ilk kişi olduğum için gurur duyuyorum üstelik de bugüne kadar 30 kilometreden fazla bisiklet kullanmadığım halde, bu benim ilk ciddi deneyimimdi. Sonucçta ben bir sporcu değil, sizler gibi sıradan biriyim. Herşey insanın şartlanmasına bağlı, pek de zor birşey değil. Herhangi özel bir eğitime gerek kalmadan herkes başarabilir. Bisiklet kullananlar günde ortalama 30 kilometre yol katediyor, o halde Karadenizi günde 30 kilometre yol katederek gezmenize engel olamaz. Sadece boş zamanınızın olması gerekir.

Misyonumun zor aşaması ise daha önümde: ortak evimizin temizliği için gerekli değişimleri yapması konusunda toplumun gerekli hazırlıkları yapması için ikna edilmesi. Üreticiler ve dizayn yapanlar, sadece ödedikleri çevre vergileriyle ellerini yıkamak yerine, üretip pazara sundukları ürünlerin kullanıldıktan sonraki gelecekleri ile de ilgilenmeleri gerekmektedir. Belediyeler, gerekli olan yerlerde çöp konteynerleri konması işlemleriyle ilgilenmeli, sadece onlara uygun yerlerde konulmamalı. Çöp toplayıcı firmalar, konteynerlerin aşırı doldurulmasına izin vermemeli. Çöp toplama alanları, ekosisteme zarar verecek yerlerden uzak kurulmalı. Bu problemleri değişimlerle çözmeye çalışmak tek başıma çok zor olacak, fakat benim misyonum topluma faydalı olabilmek. Gücüm dahilinde herşeyi yapacağım. Eğer herkes benim yaptığım gibi yaparsa, etrafımızdaki dünya bambaşka bir hal alacaktır. Sizi temin ederim ki herşey insanın iki kulağı arasında kilitlidir ve bu kilidi açmak için doğru anahtarı bulursak dünya önünüze serilecektir. Bizler, iyi hissetmemizi sağlayacak olan vücutlarımızı taşımaktayız.

Kendimizi olayların akışına ve bir yokoluşa doğru sevketmişiz. Tüm bunların asıl nedeni tembellik. Kötürüm değiliz, kalkın ve toplumun yararına olacak bir şeyi hiçbir karşılık beklemeden yapın. Minnet, daha farklı bir şekilde size geri dönecektir ve o zaman kendinizi daha önemli yaşıyor hissedersiniz.”