MHP'li hanımlar stres attı

MHP Kadın Kolları, 15 Şubat Pazar günü düzenledikleri toplantıda, hem sorunları ve izleyecekleri yolu belirlediler, sonrasında da gönüllerince eğlendiler. Toplantı ve eğlenceye MHP Genel Merkezinden Kadın Kolları Genel Sekreteri Aysel Eser ve Yönetim Kurulu üyesi Nurten Köse de katıldı.

MHP Kadın Kolları, Pazar günü düzenledikleri toplantı ve eğlencede öncelikle memleket meselelerini konuştular, sonra da gönüllerince eğlendiler.
Pazar günü saat 14.00’da başlayan toplantı, Grand Hotel toplantı salonunda gerçekleştirildi. Bu günün özel davetlileri ise, MHP Genel Merkezinden Kadın Kolları Genel Sekreteri Aysel Eser ve Yönetim Kurulu üyesi Nurten Köse idi. Toplantının başında MHP Kadın Kolları İl Başkanı Semanur Alataş kısa bir konuşma yaparak; “MHP Kadınlar Kolu olarak birlik ve beraberliğimizi daha fazla geliştirmek, bir arada bulunmak, hem de bazı sorunlarımızı görüşmek ve son günlerin stresini üzerimizden atabilmek için böyle bir toplantıyı uygun gördük. Hepinizi candan selamlıyorum” dedi.
Ardından MHP Kadınlar Kolları Genel Sekreteri Aysel Eser yaptığı uzun konuşmada hükümete yüklendi. Konuşmanın ardından eğlenceye geçen hanımlar, çalan müzikler eşliğinde doyasıya eğlendiler. Eğlenceye bir süre ara veren hanımlara bu arada MHP İl Belediye Başkan adayı Reha Oras kısa bir konuşma yaptı. Oras, bayanların siyasetteki önemini vurgulayarak, hanımlardan destek beklediklerini söyledi. Oras, “Bayanların desteği ve katkısı olmadan seçimleri kazanmak zor” dedi.
Ardından eğlence devam etti. Hanımlar, bu günde hem streslerini attılar hem de hoş vakit geçirmenin keyfini yaşadılar.
Öte yandan MHP Kadınlar Kolları Genel Sekreteri Aysel Eser, bayanlara yaptığı konuşmada şunları söyledi;
“Cenab-ı Hak kâinatı yarattığında önümüze o kadar çok çeşitli yol çıkarmış ki, ancak hangi yoldan giderseniz gidin her yolun kesiştiği bir nokta olmuş. O da birlik ve beraberlik noktası. Cenab-ı Allah ne bizlerin birlikteliğini, ne milletimizin birlikteliğini bu dünyadan silmez umarım. Neden böyle söyledin diyeceksiniz. 29 Mart yerel seçimlere yaklaştığımız şu günlerde 3 Kasım 2002 tarihinden itibaren Türkiye’de tarihinde hiç olmadığı kadar çok büyük bir çoğunlukla iktidara gelmiş bir siyasî parti var. AKP, 2 dönem iktidar oldu. Aslında ben kendi şahsım adına çok mutlu olmuştum. Türkiye’mizi bekleyen o kadar çok sorunlar vardı ki ve bizim güzel insanımızın iyiliğe, refaha, mutluluğa ve güzelliklere o kadar çok ihtiyacı vardı ki. Ama aradan zaman geçtikçe umutlarım suya düştü maalesef. Eminim sizler de aynı şeyleri düşünüyorsunuz. Çünkü Türk kadını akıllıdır ve zekidir, evini geçindirme becerisini gösteriyorsa ülkesinin ve milletinin nereye gittiğini görebilecek durumdadır. Gerektiğinde hem ülke idaresinde, hem ekonomide söz sahibi, hem siyasette söz sahibi olmasını bilecek kudrettedir Türk Kadını.
Mevcut iktidar, gelir gelmez daha ayakların tozuyla bir Avrupa Birliği sevdasına tutuldular. Elbette ki TC Devletinin belirli anlaşmalar geçerlidir, ama o senden bir şey istiyorsa sizde ondan bir şey istersiniz, böyle geçerlidir. AB, bu partiden bir şey istedi; “Ey TC Başbakanı, hükümeti. AB öyle kısa bir yol değil, uzun ince bir yol. Sen bu yolda ilerlerken yükün çok fazla” dediler. Kıbrıs sana yük dediler, Kıbrıs’ı atacaksın. Sen 17 kat daha büyük topraklarını bırakmış bir imparatorluğun çocuğusun ama daha da küçülmen gerekiyor, yine de hantalsın dediler. Senin bünyende çok etnik gruplar var parça parçasın dediler. Binlerce yıl kardeşçe yaşamış, aç ve sefil bir şekilde topraklarımızı hep birlikte vatanlaştırdığımız atalarımız, farklı etnik gruplar, o zaman birlikte değiller miydi? O zaman da bu etnik gruplar yok muydu? O zaman da atalarımıza aynı oyunu yaptılar ama atalarımız buna kanmadı. Onlar biliyorlar ki Türk Milleti topla tüfekle kanla yıkılmaz, ancak kendi aralarındaki birliktelikleri bozulduğunda, herkes kendi çıkarına düştüğü zaman yıkılırlar. Bunu yapmak istiyorlar. Biz çok unutkan bir milletiz, çok çabuk kanıyoruz. İyi öyle de, herkes anadilini kendi evinde konuşabilir. Ancak devletin resmi bir dili olmalıdır öyle değil mi? Anayasamızda da böyle deniyor.
1984’ten itibaren bu ülkenin güzel insanlarını serbest bırakacaksınız dediler, eve dönüş yasası adı altında bıraktık. Ama onlar tekrardan dağa döndüler bizi sırtımızdan vurmak için. Sonra tekrar terör olayları hortladı. Kırklareli’ni bilemiyorum ama Türkiye’nin dört bir yanında özellikle Anadolu’da ateş düşmeyen ocak kalmadı. Biz evlatlarımızı davulla zurnayla, gerekirse gazi ve şehit olmaları için askere yolluyoruz ama. Aynı toprakları paylaştığımız insanların bizi arkamızdan vurmaları için değil!
6 yılda gelinen nokta nedir biliyor musunuz? Avrupa’dan gelen bir kişi 1 dolar getirmiş Türkiye’ye. 6 yılda bunu faizlendirdiğinde 60 dolar olmuş, almış ülkesine götürmüş.
Türkiye’nin çok adil bir vergi sistemi vardı. Ama şimdi, zenginler harcadıkları şeylerden % 15 öderken biz %80 vergi ödüyoruz. Kullandığımız her şeyle ödüyoruz. Her şeyi özelleştirdiler. İletişimimiz, bankalarımız, sanayi tesislerimiz yabancılaştırıldı. Bir gün Allah korusun savaşa girersek ne olacak? En önemli şey, haberleşme olacak, banka lazım olacak bize, demir çelik sanayi lazım olacak. Ama bunların hepsi yabancılara satılmış. O zaman ne olacak? Onlar da bizi arkamızdan vurmaya kalkarlarsa ne olacak?
Devletin başındakilerin yaptıklarını örneklersek; bizim bir evladımız elimizde ne var ne yok satsa, hayatımız boyunca ödeyemeyeceğimiz borcun altına girse ne yaparız? Çökeriz değil mi. İşte son zamanlarda basında görüyoruz. İntiharlar arttı, aile birliktelikleri bozuldu, boşanmalar arttı. Bir de yetmiyormuş gibi ülkemizin güzel insanlarını yoksullaştırmak pahasına, yolsuzluklarla çalıyorsunuz, çırpıyorsunuz. İnsanları dilencileştiriyorsunuz. Bütün basın ordusunun karşısında, devletin kasasından yaptığınız o insani yardımları, karşındakileri onursuzlaştırarak dağıtıyor, kendi reklamınızı yapıyorsunuz. Bir devlet büyüğüne bu yakışmaz, hükümette kim olursa olsun yakışmaz. Hele de dini referans alarak gelen hükümete hiç yakışmaz. Neden biliyor musunuz? O, 7 cihan serveri Peygamberimiz Hz. Muhammed, sağlığında ava çıkıyor 3 arkadaşıyla. Diğer 3 arkadaşından birisi ben av yakalayacağım diyor, diğeri ben o zaman keseyim temizleyeyim, öbürü de ben pişireyim diyor. Efendimiz de ben çalı çırpı toplayayım diyor. Arkadaşları buna izin vermek istemiyorlar. O zaman Efendimiz şöyle diyor ; “Alnının teri akmayan bir kazanda kaynayan aştan ne ben yerim ne ümmetim yer”. Şöyle bakarsak; münafıklığın 3 belirtisi vardır; yalan söylemek, verdiği sözde durmamak ve emanete hıyanet etmek. Şimdi onların yaptıklarına bir bakarsak, sevgi, samimiyet ve sadakatle mi yoksa saydığım 3 şıkla mı buluşuyor? O zaman titreyip kendimize gelmemiz lazım. Bu yerel seçimlerde öyle bir Osmanlı tokadı atalım ki birazcık kendilerine gelsinler. Yoksa Allah muhafaza %47’nin üzerine çıkarlarsa Allah sonumuzu hak getire, bunlara bir daha engel olamayız.
Bakın Türkiye’nin her bir yerinde MHP’li belediyelerimiz var. AKP’nin belediyelerinden pis kokular gelirken, soruşturmalar sürerken, inanın MHP belediyelerinin 1 tanesinin dahi dosyası, soruşturması yok.” (mc)