ÖDP'den ayrılanlar ÖSH'de birleşiyor

ÖDP'den ayrılanlar ÖSH'de birleşiyor

Özgürlük ve Dayanışma Partisi Kırklareli merkez ilçe yönetiminden 35 kişinin istifa ederek Özgürlükçü Sol Hareket’te yer alması, Kırklareli camiasında şaşkınlık yaşatsa da, ÖSH’ye geçenler oldukça kararlı ve umutlu gözüküyorlar.

Bu konuyla ilgili bir açıklama dün ÖSH’den geldi. Açıklamada şunlar anlatılıyor: “Kuruluşunda; hepimizin geçmişine sahip çıkan ve yaşadıklarımızdan ders çıkartıp bir siyasi projeyi önümüze koymuştuk. Umutla, sevgiyle, heyecanla, dayanışmayla yola koyulmuştuk. Farklı yerlerden gelmiş olsak da, ÖDP’de harmanlanıp geleneğimizi aşarak, deneyimlerimizden faydalanıp geleceğimize yönelik projelerimizi birlikte gerçekleştirecektik.

ÖDP’nin kuruluşundan bu yana, en önemli özgünlüğünü oluşturan politik tavır; emekçilerin, dışlananların, horlanan ve ezilenlerin, Kürt toplumsal ve siyasal muhalefetinin, alevi toplumunun ve düzen muhalifleri ve mağdurlarının taleplerini ve mücadelelerini ortak zeminlerde buluşturma ve bu talepleri sosyal kurtuluş programında birleştirme hedefini ısrarla savunmuş olanlar 'liberallik'le suçlanmışlardır.

Partinin en önemli tartışma ortamı olan konferanslarında, şiddet ve saldırganlığa başvurularak bu olanaklar bastırılmış, farklı olana tahammül ortadan kaldırılarak çoğulcu karakteri yok edilmiştir. Parti, bugün kadro partisi olarak gelenek üzerinden siyaset yapma anlayışına yönetilmiştir.

Kısaca, ÖDP’nin kuruluşundan beri biriktirdiği politika ile siyaset yapma biçimini reddeden yola girilmiştir. Geldiğimiz aşama itibariyle, son iki yıllık yaşadıklarımız bir araya getirildiğinde, birlikte yürüyüşün olanakları tükenmiştir. Bu nedenle; yeniden özgürlükçü-eşitlikçi bir sol seçeneğin merkezini yaratmak amacıyla, bugüne kadar kuruluşunda, il-ilçe başkanlığı, yönetim kurulu üyelikleri, yerel ve genel seçimlerde adaylık ve aktif üye sorumluluğunu taşımış 35 kadar arkadaşımız, ÖDP Kırklareli merkez ilçe üyeliğinden istifa etmişlerdir.

Bugün itibariyle, Türkiye 'Özgürlükçü Sol Hareket' olarak kamuoyuna sunulan, geleceğimize yönelik plan ve projelerimizle çalışmalarımız sürdüreceğiz.”

Işte ÖSH’nin projeleri;

Kapitalizm, bir yandan tarihinin en derin krizlerinden birini yaşarken, diğer yandan krizden çıkış olanaklarını, bunu aşmanın ve uzun bir istikrar dönemini yakalamanın arayışlarını sürdürüyor. Dünyayı yeni koşullarda yönetilir kılabilmek için planlarını gözden geçiriyor, kimilerinin rollerine son verirken, kimilerine yeni roller biçiyor. Türkiye de bu süreçte rolü yenilenen ülkelerden birisi olmaya aday. Yeni ABD yönetimi, küresel hakimiyetini sürdürürken, bölgesel 'ortaklarla' işbirliği yapmayı tercih ettiğini daha ilk günden ortaya koydu. Türkiye'nin sivil ve/veya asker güç odakları, Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya bölgeleri için biçilen bu rolü benimseyerek, bölgenin muharip bir gücü olmayı kabullendiklerini her vesileyle ortaya koyuyor. Zaman zaman yaşanan gerilimlere rağmen, askeri çevrelerle hükümet arasında tesis edilmiş olan mutabakat esas olarak bu kabullenişten kaynaklanıyor.

Bu gelişmeler Türkiye'nin önüne yeni bir yol haritası koyuyor. Biçilen rolü oynamak kendi iç sorunlarını 'çözmekten' ve bölge ülkelerine 'rol model' oluşturacak bir konuma sahip olmaktan geçiyor. Yani, Kıbrıs ve Ermenistan ilişkileri gibi önemli dış sorunların ve başta Kürt Sorunu olmak üzere, Alevilerin talepleri gibi artık bu halleriyle sürdürülemez duruma gelen iç sorunların 'çözümü' gerekiyor.

Diğer yandan kapitalizmin krizini 'aşma amacıyla' geliştirdiği politikalar bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de geniş halk kesimleri açısından işsizlik, çalışma koşullarının ağırlaştırılması, yoksulluğun yaygınlaşması, kamu hizmetlerinin daha da niteliksizleştirilmesi gibi ciddi sorunları gündeme getirerek, insanların hayatlarını derinden etkiliyor. Veriler, rekor boyutlara ulaşan işsizliğin, özellikle genç nüfus için krizden çıkıldıktan sonra da en önemli sorun olma özelliğini koruyacağını, kriz sonucunda işsiz kalan milyonların yeni iş bulma olanaklarının azalacağını gösteriyor. Yeni dönem için benimsendiği görülen uluslararası ve bölgesel rol, egemen siyasetin üzerinde kurulduğu zeminin yeniden tanımlanması ve dengelerin yeniden şekillenmesi gereğini de doğuruyor. Kimileri kendilerini bu yeni duruma uyarlarken, bazıları da bocalama içinde yeni yönelimlerini bulmaya çalışıyor. Ülkemiz toplumsal muhalefeti ve siyasal sözcüleri zemin değişiminden derinden etkileniyor. Var olan güçsüzlük çeşitli savrulmalara neden olurken, solun büyük bölümü önünde duran eşiğin farkına varamıyor. Kimileri milliyetçi (ulusalcı) ve devletçi bir çizgiye savrulurken, kimileri de hükümet eliyle gerçekleştirilecek bir demokratikleşmeye bel bağlıyor. Halbuki ortada ne hükümet eliyle gerçekleşen bir demokratikleşme süreci ne de kimilerinin söylediği gibi seyirci kalınacak basit bir iktidar kavgası var. Bu eşiği aşabilmek için ne yapmak gerektiği çeşitli sol çevrelerin kendilerine sordukları, ama henüz yanıtlayamadıkları bir soru olarak gündemdeki yerini koruyor. Oysa bugün, kapitalizmin küresel krizinin ezdiği işsizlerin, emekçilerin, çiftçilerin ve bütün düzen mağdurlarının mücadelesinin ortak politik hattını örgütleyecek;

Egemenlerin çözümlerine teslim olmak yerine her türlü ayrımcılığa karşı Kürt Sorunu'nda, Alevi Sorunu'nda ve diğer tüm mağduriyet üreten alanlarda mağdurlarla, seslerini duyurmaları ve haklarını savunmaları için, yani özgürlük, eşitlik ve demokrasi için yanyana mücadele edecek,

Işçi ve emekçilerin, çiftçilerin, emeklilerin, sosyal güvencesi olmayan yaşlıların, kentsel dönüşümden etkilenen yoksulların, çocukların ve gençlerin, engellilerin ekonomik ve sosyal haklarını ve demokratik taleplerini, özgürce savunacakları örgütlenmelerini ve mücadele zeminlerini onlarla omuz omuza yaratacak ve güçlendirecek; toplumun geniş bir kesimini oluşturan ve oluşturmaya devam edecek olan işsizlerin örgütlenmesi ve onurlu bir yaşam sürme hakları için mücadele edecek; kişilerin özgürlük alanlarının genişletilmesini merkeze alan bir perspektifle, devletçi laikliğe, dinsel ve/veya din dışı her türlü baskıya karşı özgürlükçü bir laikliğin yaşamsallığını savunacak; kapitalizmin dünyanın doğal ve kültürel varlıklarını sömürmesine, doğayı talan etmesine ve canlı yaşamını tehlikeye atmasına karşı ekolojist bir anlayışla direnecek; enerji ve gıda üretiminin doğayı ve insanı gözetmeyen kapitalist tekellerin insafına terk edilmesine karşı çıkarak, ekosistemin tahrip edilmesini durduracak; erkek egemenliğinin sona ermesi için toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı her koşul ve zeminde mücadele edecek; yaşamın her alanındaki hiyerarşi ve iktidar ilişkileri ile her türlü ayrımcılık, sömürü ve tahakküme karşı çıkacak; kişilerin yaratıcı potansiyellerini ortaya çıkarabilecekleri koşulların sağlandığı çoğulcu, özgürlükçü, eşitlikçi ve dayanışmacı bir toplumsal yaşamı amaçlayacak; yaşadığı hayatı ve geleceği salt ‘'iktisadın dar penceresinden tanımlayan'’ insanı ‘sermaye’ ve ‘kaynak'’, insan emeğini ve doğayı 'meta' olarak gören yaklaşımı kabullenmeyen; piyasaların hayatımızdaki tahribatına son vermek isteyen; 'kalkınma', 'gelişme', 'ilerleme' vb. kavram ve olguların itirazsız kabullenişlerini 'ne için?', 'kimin için?' diye sorgulayacak; küresel sorunlar karşısında küresel dayanışmanın ve mücadelenin, enternasyonalizmin önemine inanan; kapitalizmin bir yazgı değil, kitlelerin gücü, isteği ve mücadelesiyle aşılabilir bir düzen olduğunu gösterecek bir sola, kısacası bugünün mağdurları ve ezilenleriyle yanyana gelebileceğimiz ve böylelikle hepimizin özgürleşeceği bir 'Tarihsel Buluşma'ya ihtiyacımız olduğunu ve ancak böylesi bir solun topluma umut vereceğini görüyoruz. Sol ve muhalif yelpazede yer alan güçlerin hiçbiri bugünkü durumlarıyla ve kendi başlarına böyle bir görevin üstesinden gelecek konumda değildir. Bu güçlerin basit bir şekilde yanyana gelmesi veya 'en büyük' olanın altında toplanılması gibi arayışlar da sonuç getirmekten uzaktır. Yeni dönemin sorunlarına eski dönemlerin anlayış ve yöntemleriyle çözüm bulmak mümkün değildir. Türkiye'nin dört bir yanında insanlar kendilerini rahatlıkla ifade edebilecekleri bir siyasal odak arayışındadır. Solda yeni bir merkez, ancak sol vicdana sahip bu bireylerin emeği, mücadelesi ve inisiyatifi ile inşa edilecektir.

Özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik ve daha adil bir Türkiye ve dünya için geniş bir kitlesel dayanışmayı hedefleyen yeni bir sol merkez gerektiğine inananlar olarak, böylesi bir örgütlenmenin ancak özgür ve eşit bireylerin dayanışmasından ve mücadelesinden güç aldıkça; bütün katılımcıların eşitlerden birisi olarak sözünü söyleyebildiği, çalışmalara katılabildiği, sözünü tüm katılımcılara ulaştırabildiği bir inşayı kolektif olarak yürüttüğü müddetçe anlamlı olacağını düşünüyoruz.

Mücadele tarzını ve örgütlenme anlayışını yenileyerek, kabuklarımızı kırmaya cesaret ederek, birbirimizin görüşlerini merak ederek, birbirimizle konuşarak, birbirimizi anlamaya çalışarak ve birbirimizden öğrenerek, yeni bir sol seçeneğin inşa edilebileceğine inanıyoruz. Yeni yanıtlar oluşturabilmek ve bu yanıtları toplumsal ve siyasal düzeyde hayata geçirebilecek örgütlenmeleri yaratmak için yola koyuluyoruz.

Bir kez daha tarihin gerisinde kalmak istemiyorsak; bir kez daha egemenlerin dilediklerince at oynatmasına seyirci olmak istemiyorsak; bir kez daha kapitalizme teslim olmak istemiyorsak başarmak zorundayız. Birlikte başarabiliriz.