Pencereler

 

Mevsimlerin gizemli sırdaşlığı, kocaman bir şehrin bile gizlerini örtercesine kapatıyor perdelerini. Duygularının sebebini mevsimlerin üzerine atmaya usanmayan o koca koca şehirlerdeki minik minik insanlar da farkında, mevsimlerin en büyük dostları olduğunun… Sebepsiz diye nitelediğimiz birçok şey; bir pencereden bakarken, soğuğa karşı koymaya çalışırken katmerleşen acılarımız aslında. Biliyoruz ki mutluluğun anlamını yüklediğimiz sıcacık güneş de, kederlerimizi omzuna yüklediğimiz yağmur taneleri de sadece o anki ruh halimizi etkiliyor, sebeplerin sebepleri onlar değil…
Ama olsun, o keskin ayaz yine de ne kadar yakıyor canımızı, derdimize ortak olmak yerine biraz daha yakıyor canımızı hoyratça. Yüzümüze vurdukça acı rüzgâr o pencerede, her baktığımız santimetrekarede acılarımız canlanacak. Ve o pencereden her bakışımızda koleksiyonumuza yeni bir anı daha eklemiş olacağız. Pencereler de olmasa kim kurtarır bizi, içimizde çıkmaya çalışan bir şeyler kim sokar yerine. Başımızı yaslayamadığımız yerler diken gibi batar yüreğimize…
Herkesin bildikleri, kimsenin bilmedikleri, kiminin bilip de, herkesin bilemeyecekleri… Hayatımız ne kadar çok kategoriye ait şeylerle dolu… Kimini anlatıyoruz, kimini söylemiyoruz, bazısını gizliyoruz, kimisini anlatmak istesek de içimize sokup sokup tekrar unutmaya çalışıp fırlatıp atıyoruz… Ama bazısı da var ki; içimize sokmak ve bir daha çıkarmamak için yerini ayırsak da… Mesafeler ayırıyor…
Sanır mısın, hiç susmayan her şeyi anlatır ve hiç konuşmayan hiçbir şey anlatmaz… Susmak anlatmamak, konuşmak içine atmayı engellemekse… O zaman hiçbir konuşanın derdi yok, hiçbir susanın da anlatacak bir şeyleri yok mu dersin?...