SES'ten Tam Gün Yasası'na tepki

SES'ten Tam Gün Yasası'na tepki

Sağlık Emekçileri Sendikası(SES) Tam Gün Yasası’na tepki gösterdi. Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmekte olan Tam Gün Yasası ile ilgili, DISK, KESK, TMMOB ve TTB adına açıklama yapan SES Kırklareli Şube Başkanı Ilknur Özcanpolat; ” Bugün, DISK, KESK, TMMOB ve TTB olarak bir kez daha eylemdeyiz. Bugün bir kez daha emek ve meslek örgütlerini yan yana getiren şey, sendikal hak ve özgürlükler için, demokrasi için birleşik bir mücadelenin zorunlu olduğuna duyduğumuz inançtır.

Birliğe, mücadeleye ve dayanışmaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Çünkü işyerlerimizin, işkollarımızın, yaşam çevrelerimizin ötesinde bütün dünyada işçi ve emekçilere yönelik acımasızca saldırılıyor, insan olarak, işçi olarak, yurttaş olarak haklarımız elimizden alınıyor, özgürlüklerimiz kısıtlanıyor, değerlerimiz yok ediliyor, işçiler ve emekçiler olarak, mühendis olarak, doktor olarak, işsiz olarak, kadın olarak, genç olarak, aydın olarak, demokrat olarak, bu ülkenin özgürleşmesinden, emeğin haklarının genişletilmesinden, demokratikleşmeden yana olan yurttaşlar olarak haklarımız gasp edilmek isteniyor. Baskı ve yasaklarla sendikal örgütlülüğümüz zayıflatılmak, zaten sınırlı olan örgütlenme özgürlüğümüze tamamen set çekilmek, grev ve toplusözleşme haklarımız yok edilmek, mesleki sorumluluklarımızı toplumsal yarar doğrultusunda kullanmamız engellenmek isteniyor. Uygulanan piyasacı politikalar sonucu sosyal devletin üç temel sac ayağı olan eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik haklarımız her geçen gün biraz daha tırpanlanıyor.

Katkı ve katılım payları ile hastane fark ücretleri ile sağlık hizmetine ulaşmak iyice zorlaşıyor. Hekimler, sağlıkçılar TBMM gündeminde olan Tam Gün ve Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarıları ile düşük ücretle, uzun süre ve güvencesiz çalışma kıskacına alınıyor. Bizler sağlığın bir kamu hizmeti kabul edildiği sağlık sisteminde Tam Gün çalışmak istiyoruz. Meclis Genel Kurulunda görüşülmekte olan Tam Gün Yasasının 1980 öncesi yürürlükte olan Tam Gün Yasasına 180 derece zıttır. Her geçen gün daha da yoksullaşıyoruz; krizin de etkisiyle işsizlik hızla artıyor; geleceğimiz karartılıyor.

Sendikalar kapatılıyor, yasal ve anayasal güvenceyle kurulan KESK ve DISK/Nakliyat-iş Sendikası genel merkezleri basılıyor, KESK Kadın Sekreteri ve DISK Örgütlenme Daire Başkam'nın yanı sıra sendikal kadrolar asılsız iddialarla tutuklanıyor, sendikalar kapatılıyor, iş mahkemeleri çalıştırılmıyor, emekçiler lehindeki Yargıtay, Danıştay kararları uygulanmıyor, demokratik tepkiler polis şiddetiyle bastırılıyor. Baskılar sadece sendikalarla, hak arayanlarla da sınırlı kalmıyor, toplumun bütün muhalif kesimlerine, medyaya, siyasi partilere, yöneliyor, partiler kapatılıyor, seçilmişler tutuklanıyor.

Iktidarın sermaye yanlısı politikaları sonucu hak ve özgürlükler adeta kuşatılmıştır. Bu kuşatılmış demokraside gösteri ve yürüyüşlere, grev hakkına, hak aramaya yer yoktur. Toplumun somut bir ihtiyacı olmanın ötesinde artık yakıcı bir hal alan özgürlükçü, eşitlikçi ve demokratik bir anayasa talepleri AKP tarafından hep ötelenmiştir. Bu taleplerin gerçekleştirilmesi artık ertelenemez.

Ve diğer taraftan da, emekçiler, açlık ve yoksulluk sınırında yaşamaya mahkum edilen milyonlar ve ülkesinin aydınlık geleceğinden yana olanlar dillerine, inançlarına, kökenlerine göre ayrımlarla birbirine düşman edilmek isteniyor. Farklı olana, farklı düşünene yaşama hakkı tanınmıyor.

Türk-Kürt-Çingene ve yabancı düşmanlığı gibi milliyetçi-şoven politikalarla toplum yapay olarak kutuplaştırılıyor, çok kimlikli ve çok kültürlü Türkiye dokusu çeşitli dayatmalarla kırılarak, birarada yaşama umudu boğulmak isteniyor. Demokratik tepkilerini dile getirenlere yönelik milliyetçi/ırkçı kalabalıkların planlı provokasyon ve linç girişimleri hoş görülerek ve gereği yapılmayarak adeta teşvik ediliyor. Bunun somut örneklerini Edirne'de, Erzincan'da, Kars ve Mersin'de bir kez daha gördük.

Hak aramanın karşılığı, Tekel işçilerine, itfaiye işçilerine, DISK'lilere, KESK'lilere, TMMOB ve TTB'lilere ve toplumun örgütlü kesimlerine reva görüldüğü gibi, baskı ve şiddet olmuştur. Sendikal hak ihlalleri artarak devam etmektedir. Bu saldırılar sadece tek tek kitle örgütlerini, sendikal ve mesleki örgütleri "hizaya getirmek" için yapılmamaktadır. Bu saldırılar, toplumda siyasi iktidara gerçek gündemle muhalefet eden ve hükümet politikalarının gerçek yüzünü ortaya çıkaran emek, barış ve demokrasi güçlerinin bir bütün olarak susturularak, örgütsüz bir toplum yaratılması için yapılmaktadır, işte bu gerçeği gördüğümüz ve bu gerçeğin altını çizmek istediğimiz için buradayız!

Bugün bizlere düşen görev ise, tüm emekçileri, emek örgütlerini, emek ve demokrasi güçlerini tek bir vücut halinde organize ederek, birleşik mücadeleyi yükseltmektir. Bunun yolu her şeyden önce bütün ve baskı ve yıldırma girişimlerine karşı, polisin saldırgan tutumuna karşı "Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya hep Beraber, Ya Hiç Birimiz" şiarıyla 1 aydır Ankara'da direnen Tekel işçilerinin çağrısına kulak vermekten geçiyor. Bu direnişleriyle Türkiye'deki tüm emekçi kesimlere, özgürlükten, eşitlikten ve barıştan yana olan herkese moral kaynağı olan, direnç aşılayan, bütün bunları geniş halk kesimlerinin sempatisini kazanarak başaran Tekel Işçileri'nin bu çağrısını örgütlemekten geçiyor.”