YAŞAM FİLAZOFU

Yaşam Özeti





Miray Kaya Pınarhisar Atatürk Ortaokulu-8/A  
Bazen insanı rahatlatan bir yudum çaydır. Belki de sadece çay değildir, rengidir. Kimi zaman eskilere, kimi zamansa geleceğe yönelik hayaller kurdurur. Zamanı bir çay olarak farz edelim, içtikçe biter. Ama ardında bıraktıkları güzeldir. Önemli olan o biten bir bardak çayın tadını çıkarabilmektir, önemli olan hayatı yaşayabilmektir. Şu anda çayımı yudumluyorum ve şöyle bir bakıyorum da, çayım bitmek üzere. Soruyorum kendime, şimdiye kadar içtiğim her çaydan ne anladım? Hiçbir şey. Hiçbir zaman önemsemedim. Belki de kıymet bilmedim. Ama şimdiden sonrasını daha farklı yaşamak istiyorum. Her bir bardak çay, belki de bir ömürdür. Bilirsiniz genellikle en güzel sohbetler, şakalar, anlar, neşeler, sevinçler, akraba toplantıları genellikle bir demlikte başlar. Sonra arkası gelir. Önemli olan her anın tadını çıkarmaktır. Orta son öğrencisiyim. Az düşünürüm, öz konuşurum. Bu yazıyı bir bardak çaydan esinlenerek yazıyorum. Çocuklara, gençlere, yetişkinlere hitap etmeye çalışıyorum.  Bazen düşünüyorum da yediğimiz her lokmanın, içtiğimiz her suyun kıymetini bilmiyoruz. Daha doğrusu sahip olduklarımızın farkında değiliz. Hani bazen “entel” dediğimiz kişilere rastlarız. Genellikle günlük yaşamayı seven tiplerdir. Bir günler, öbür günlerine asla uymaz. Onlar her şeyi unutuyorlar. Her gün yeniden doğmalı insan. Ama her gün de şükretmesini bilmeli. “hani hayat bir bardak çay gibidir,” dedim ya, onu soğumadan bitirmeli. Yani hatalarımız varsa onları zamanında telafi etmeliyiz ve tabi ki anı yaşamalıyız. Maalesef ki hayata bir kez gelme şansımız var. Peki, soruyorum şimdi, hangimiz geçirdiğimiz anlardan bir şey anladı? Hangimizin günü şen şakrak idi? Uykusuz gecelerin ardından kim tatlı sabahlara uyandı? Hiç bitmeyecek dediğimiz acıları içimizde bitirseydik, her şey biter miydi? Evet, biterdi. Ama hiçbirini uygulamadık. Hayat aslında bir kum saati gibidir. Ne “tik tak” vardır, ne de alarm vardır. Sessizce, öylece akıp gider zaman. Anlamayız bile ne olup bittiğini. Kum saatinin iki tarafı vardır. Başlangıç ve bitiş. Başlangıç güzeldir, hayallerimizdir, umutlarımızdır başlangıç. Aktığı yer ise acılı tatlılı anlarımızdır. Esas hayatı o akan yerden anlarız. Aktıkça ömür biter aslında. Bir daha kum saatini tersine çevirme şansımız yoktur. Eğer ki öyle bir imkanımız olsaydı, ikinci bir hayat demek olurdu. Ve ben sadece bir kez yaşayabilirim. “Keşke” dememek için hayat yaşayın. Bilin ki o kum saatinin akan yerine iri bir tane takılıp hayatınızın bitmesini engellemeyecek. Gelelim bitiş noktasına. Oraya hiç gelmek istemezdim, ama oraya da geleceğim bir gün. Orası yaşadığımız anların olduğu yerdir. İleride şöyle bir dönüp baktığımızda orada acıyı değil, mutluluğu görmeliyiz.  Herkese bir kağıt verilmiştir. Onun yanında kalem ve silgi de ihmal edilmemiştir. Kimisi oraya yazar, çizer ve sonra da siler. Sildikçe hataları, acıları artar. Daha sonra silgisi biter. Peki, ne anlamıştır bu hayattan? Hiçbir şey. Kimisi resim çizer, ufkun en derin noktasını bulmaya çalışır. Bazen onun mutsuzluğun tablosu yakalar. Maalesef ki o tabloda kendi de vardır. Böyle yapan kişiler çoğunlukla vardır. Şimdiye kadar hiç tam olarak eğlenen birini görmedim. Peki, eğlenmenin bir yolu var mıdır? Mesela yazı ve resim insanı elbet sonunda ümitsizliğe götürür. İnsana en büyük imtihan kalem ve silgidir. İşte bu bir tuzaktır. Dünyadaki tüm insanlar bu tuzağa düşmüşlerdir. Bizden önceki nesilde, sonraki nesilde bu tuzağa düşmüştür ve düşecektir. Bu şimdiye kadar çözümü olmayan bir bilmeceydi. Bunu ben çözdüm demeyeceğim, belki de sadece keşfettim. İnsana verilmiş olan bu kağıt, aslında hayatın ta kendisidir. Yani o kağıdı bir insan uçak yapmalıdır ve onu dilediği yere cesurca fırlatmalıdır. Bazen hüzünlü bir yere gitse de, cesurca yine fırlatmalıdır. İnsan gitmesi gerektiği yerde gitmelidir, bu asla kaçmak olmaz. İşte hayatın kötülükleri bu şekilde cezalandırılabilir. İnsan eğlendikçe onu üzen ne bir çay, ne bir kum saati, ne de bir tik-taklı saat olabilir. Hep bir köşede oturup mutluluğu beklemek yerine kendimiz onu yakalayabiliriz. Sanırım bu sürekli bir arayış içinde olmaktan daha iyidir. Aldığımız her nefes ne kadar da değerli, öyle değil mi? Söyleyin bana, bir dakika öncesine dönebiliyor muyuz? Gereksizce hayali sorunları düşünmek yerine kendi uçağımızı yapsak daha iyi olmaz mı? Gereksizce kapris yapan insan çok gördüm ben. İşte onlar hayatın “kalem, silgi ve kağıt” tuzağına düşmüşleridir. Siz sakın onlardan olmayın. İnsan her zaman olumlu olmalıdır. Unutmayın, olumluluk doğuştan gelen bir düşünce değildir. Her zaman bardağın dolu tarafından bakmalı. Her şeyin başı sağlıktır. Sağlığınız yerinde ise neden bu stres, ne bu sıkıntı? Silkelenin ve mutlu olun. Şu anda hastanede yatan ve iki dakika sonra sonucu asla belli olamayan bir ameliyata girecek olan bir sürü insan var. Şöyle bir bakın üzerinize. Her şeyiniz tam, peki niye saçma sorunlar var? Haydi, toparlayın kendinizi. Dışarıda pasparlak bir güneş var. Çayım bitmek üzere. Demlikteki çay da bitmiş. Şu an hemen bir bardak çay daha içemeyeceğim. O halde hayat da bu kadar değerli. Neyse, ben biraz daha çay demleyeceğim, siz de istemez miydiniz?