YAŞAM FİLOZOFU

Mesafe ve Samimiyet






Miray Kara

"Hayat bir nefestir, aldığın kadar. Hayat bir kafestir, kaldığın kadar. Hayat bir hevestir, daldığın kadar." demiş Hz. Mevlana. Bazıları nefes almasını bilmiyor. Taze ilkbaharın yemyeşil yaprakları arasında dolanan minik aklıyla bizlerden daha cesur olup her çiçeğe konup hayatın tadını çıkarabilen kelebekler var. Kendinizle bir kelebeği kıyaslayın. Onun yirmi dört saati, sizin ise süresi belli olmayan kocaman bir hayatınız var. Bazılarının ömrü uzundur fakat hepsini minik bir kafeste yaşar. Kafes ne kadar büyük olursa olsun, sınırlıdır. İsterseniz rengi çok sevdiğiniz bir takım olsun ya da en sevdiğiniz renk olsun. Bir gün o renkte solar. Keşke herkes bir kelebek olsa. Ömrünüz uzun olup ta bir kafesle kendinizi hayatın heveslerinden ve özgürlüğün nefesinden kısıtlayacağınıza,  yirmi dört saat bir kelebek gibi yaşayıp hayatın tadına varırsınız daha iyi. Polyannacılık herkese göre bir iş değildir. Kendisi küçük bir kafesteyken en gezgin insanın bile yapamayacağı kadar eğlenmiş ve pozitif bakmış. Bazen her ne kadar gezersek gezelim eğlenemeyebiliriz. Eğlence insanın içinde olmalı. Alabildiğiniz kadar risk alın. Azı karar çoğu zarar denmiş bir kere. Hayat risksiz olmaz. Ama her gün sizi oradan oraya taşıyacak riskte zararlıdır elbette. İnsanı hayatta en kızdıran şey ciddiyettir aslında. Doğu ve Batı Kültürü’nü şöyle bir düşünün. Doğu’da; “Canım balım gülüm" Batı’da "Çok banal çok klişe" bu nedir? İnsanlık ölmüş. Bir de doğu geride kalmış diyorlar. Esas en cahillik insanlığın geri kalmış toplumlarıdır. Bir firmada çalışmak için mülakata giden birinin insan kaynaklarıyla görüştüğünü düşünün. Geçenlerde alt komşuya samimi bir tavırla halı silkeleyeceğimizi söyledim, bir sinir yaptı ki hiç bir şey söylemedi. Komşuda olan ciddiyet insan kaynaklarında yok. Toplum o kadar değişti. Özellikle ev hanımlarında meydana geliyor. Sabah öğlen akşam aynı insanla görüşülür mü?  Hep aynı kişilerle gün yaptığınızı varsayın. Ortada konuşulacak konu kalmaz. Ne ise en son cana yakınlığa değinmiştim. Çağ ilerledikçe insanlar birbirinden uzaklaşıyor. Dikkatimi çeken ise niye batı uzak, doğu yakın? Teknoloji niye hep batıyı hırpalıyor da doğuda hiç hasar bırakmıyor? ya da dünyanın farklı bir Avrupa ülkesini düşünelim. Niye teknoloji onları değilde hep batının insan ilişkilerini vuruyor? Batı’nın insanı belki de hayata daha hevesli ve hırslı bakıyor. Sadece hedefine odaklanmış bir toplum çevresini görmeyen bir toplumdur. İnsanlar hep birbirine muhtaçtır. Sabah o fırıncı dükkânı açmasa, elektrikçi olmasa, sağlıkçısı, kırtasiyecisi  olmasa o insan ne olur? İşte batı insanının atladığı noktalar bunlar. Nankörüz aslında.  Hayat hiç bir şey için alnını kırıştırmaya,  hiç bir şey için düşünmeye, hiç bir şeye bağlanmaya hiç bir şey içinde kendimizi tehlikeye atacak kadar değerli değildir. Dünya tabiî ki de değerlidir. Her güzelliğin mutlaka bir bedeli vardır. Bir insan değil, kelebek olun. İnanın ki onun yirmi dört saatten daha fazla bir hayatı var. Ciddiyet mesafe espri samimiyettir. Hayata herkesin pozitif bakması dileğiyle.