Yavaşça ile kaldığımız yerden

Türk Musikisi'nin efsane isimlerinden Prof. Dr. Alâeddin Yavaşça ile ismini kendisinin büyük emekleri ile değiştirilen Pınarhisar'a bağlı Ataköy'de ki Yavaşça çiftliğinde yaptığımız röportajın ilk bölümünü geçtiğimiz günlerde Gazetemiz sütunlarında yayınlamıştık. Şimdi röportajımızın ikinci kısmını sizlerle paylaşmak istiyoruz.

 

 

Neden Ataköy?

Tartışmasız bir müzik duayeni olan Prof. Dr. Alâeddin Yavaşça’ya neden Ataköy diye sorduğumuzda, Ataköylü bir arkadaşlarını ziyarete geldiklerinde buradaki bülbül seslerine hayran kaldığını belirten Yavaşça, “ 1985 yılı Mayıs ayında Ataköylü olan bir dostumuzu ziyaret amacı ile o zamanlar adı Yancıklar köyü olan bu şirin köye geldik. Bu güzel yere ilk geldiğimizde, dereden gelen bin bir çeşit bülbül sesini duyduğumda büyülendim. Bir sürü ıslık sesi verdiğimde bülbüllerden cevap aldım. Bu olay beni o kadar çok etkilemiş ve mutlu etmişti ki, hemen buradan arazi alarak çiftliğimizi kurmaya karar verdik ve 1985 yılından bu yana yazları severek geldiğimiz bu köyde hayatımızın mutlu anlarını paylaştık. Ayrıca, ben 1926 yılında Kilis’te dünyaya geldim. Orada da bağımız bahçemiz vardı. Alışkanlıklar da bize buraya getirdi. Ataköy’de ki evimizde severek doğayla baş başa geçirdiğimiz zamanlarımız hayatımızın unutulmaz anıları ile dolu. Yaşamım ve San’at hayatımın İstanbul’da geçmiş olmasına rağmen eski İstanbul’un tadını bulamaz olduk. İstanbul artık korkunç göçün eseri olarak çok gürültülü bir yer haline geldi. Eski İstanbullu aileler de Ege ve Akdeniz sahillerine kaçtılar. Bizlerde bu şirin köyde hayatımızı sürdürmekten çok mutluyuz” dedi.

“ Kültürlü sanatçı noktasında açıklar var”


Sanatçıların birçok özelliğinin olması gerektiğini vurgulayan Yavaşça, San’atçı da aranan en büyük özelliğin Kültür olması gerektiğini belirtti. Günümüz sanatçılarına da gönderme yapan Yavaşça, “Yavaş yavaş kültürümüz ile birlikte ruhumuzu da kaybediyoruz. Bu da insanların ve hayatın değişmesine sebep oluyor. Atatürk batılılaşmamızı istemişti ama Batı’nın yanlışlarını almamızı istememişti. Şimdi bakıyorum da her şey değişmiş, anneye babaya, Ataya, Vatana, San’ata, kişiliğe hiçbir şeye saygı kalmamış. Bu durum da bizleri derinden etkiliyor ve üzüyor. Benim şimdi ki sanatçı kardeşlerimden isteğim, mazi hakkında yeterli bilgi edinip, sanatçının taşıması gereken özellikleri taşıyarak mesleklerini sürdürsünler. Çünkü mazisi hakkında yeterli bilgisi olmayan kişi, sanatçı olamaz” dedi.


“1800 yıllık geçmişi olan Türk Musikisi gözümüzün önünde yok oluyor”


Prof. Dr. Alâeddin Yavaşça sanat yaşamı boyunca Saz eserleri, etütler,  methaller, marşlar, çocuk şarkıları gibi alanlarda 600 civarında bestesi olduğunu vurgulayarak,” 600 küsur bestem var. Bestelerimi hala yapmaya devam ediyorum ama Türk musikisinin klasik eserleri icra edilmedikleri için gözümüzün önünde kayboluyorlar. Bu gün pek çok büyük bestekârın eserini dinlemek mümkün değil artık. Gençliğimde hanımlar ev işi yaparken radyoda Türk musikisi dinler, eşlik ederlerdi. Bugün bırakın eşlik etmeyi o eser sahiplerinin adı bilinmiyor. Geçmişe ait devasa bir hazinenin üzerinde oturuyoruz ama farkında bile değiliz.”
Devam edecek……..