GÜL BAHŞESİ
Bayram Bıyıklı
Vaktiyle Horasan’da çok yaşlı, fakat dinç bir şeyh efendi varmış. Bu zatı sevenler bir gün onu ziyarete gelirler. Gayet neşeli, genç ve dinç görünmesini merak edip sebebini sorarlar. (90 yaşımda olmama rağmen böyle dinç olmamı ve neşemi talebelerime borçluyum) buyurur. Ziyaretçilerin bu söze şaşırdığını görünce, bir talebesini çağırıp, (Evladım, kilerden bir karpuz getir, kesip misafirlerimize ikram edelim) der. Talebe, hemen gidip elinde bir karpuzla gelir. Hocasına verince, o zat karpuza eliyle hafifçe vurur. Tam olmamış hissini vermek için, (Git başkasını getir) der. Talebe gidip başka bir karpuz getirir, hocası yine eliyle karpuza vurur, onu da beğenmez. (Git başkasını getir) der. Bu şekilde tam yedi defa karpuzu geri gönderir, başkasını ister. Talebe de her seferinde (Peki efendim) der, götürüp başkasını getirir. Sonunda hocası, getirdiği karpuza eliyle hafifçe vurunca, (Tamam, bu güzel) diye beğenip keser ve misafirlere ikram eder. Karpuz yenirken o zat onlara der ki:
(Gördünüz, her seferinde talebemin getirdiği karpuzu beğenmedim. Yedi defa kilere gönderdim ve daha iyisini getirmesini istedim. Halbuki kilerde sadece bir karpuz olduğunu biliyordum. Her seferinde onu geri gönderirken, “Kilerde başka karpuz yok” demeden aynı karpuzu getirip götürdü, sizin yanınızda beni mahcup etmedi. İşte bu yüzden, yani bana akıl veren talebelerim olmadığı için, hep neşeli ve genç kaldım.)
Akıl, İmam-ı Rabbani hazretleri gibi bir büyüğü tanıyana kadar işe yarar, ondan sonra teslim olmak gerekir. Hazret-i Mevlana, (Hocamı tanıdım, aklımı bıraktım ve kurtuldum) buyurmuştur. Her mürşid denilene değil, gerçekten mürşid-i kâmil olana veya onun kitaplarına uyan kimsenin, aklını devreden çıkarması gerekir.
Allahü teâlâ, (Allah’a, Peygambere ve sizden olan âmire itaat edin) buyuruyor, kendi aklınıza göre hareket edin demiyor. Kim kendi aklına göre hareket ederse, helâk olur. İmam-ı Ebu Yusuf hazretleri, yazdığı kitapların özetini, parmağındaki yüzüğe yazdırmış, (Kendi aklına uyan pişman olur) buyurmuştur. İnsan ya aklına, ya nefsine, ya şeytana veya İmam-ı Rabbani hazretleri gibi büyük bir zata teslim olur. Büyüklere teslim olup kurtulmalı. Teslim olduktan sonra, aklına uymak doğru olmaz. Ya gemiye binmemeli, binilmişse de artık kaptana teslim olmalı, geminin rotasına karışmamalıdır.
Şakik-i Belhi hazretleri ‘kuddise sirruh” buyuruyor ki, benim mürşidim Hirat’daki bir köledir. Bütün Asya kıtası kıtlıktan kırılıyor. Hirat’da bir köle gördüm. Kıtlık hiç umurunda değil, pür neşe. Dedim hayrola! Herkes rızık endişesinde, o etrafa neşe saçıyor. Sendeki bu neşenin sebebi ne dedim? Dedi ki, ben bir köleyim, benim öyle bir sahibim, öyle bir ağam var ki, ben rızık endişesi çekmem. Allah, Allah! Bir köle ağasına bu kadar güveniyor ki, huzur içinde…
Benim öyle bir Rabbim var ki, her şeyin yaratanı, her canlıya rızkını yaratıp gönderiyor. İnsan, cin, hayvan, nebat, her varlığa kâfi rızkı gönderiyor. Tam tevekkül sahibi oldum.
Balıksa üzerinde yazıyor bu kimin rızkı… Çiçekse, çağlaysa yazıyor kimin rızkı…
O köle, ağasına güveniyor, beni aç bırakmaz diyor. Benim Rabbim, Rabbil âlemin, yaratanım, malikim, terbiye eden, bütün nimetleri ihsan eden, bütün sıfatları sonsuz olan, hiç bizi, mahlûkunu aç bırakır mı? Ona tam inandım, tam tevekkül ettim, tam bağlandım. Benim mürşidim Hirat’daki köle elhamdülillah.