Bölgemiz insanının devletten hizmet istemeyi bilmediği konusunda çeşitli örnekleri defalarca yazdım, çizdim.
Ne siyasilerimiz, ne de halkımız devlet kapısı aşındırmıyor.
Sadece ağlaşıp sızlanan ve isyan eden bir insan yapımız var. Yaşam sürdükçe hatalar ve eksikler bitmeyecektir.
Bizim insanımız nereden neyin isteneceğini bilmiyor ve araştırmıyor.
Belediye Başkanı’ndan istenecek şeyi, gidip Vekil’den istiyor. Bir Muhtar’ın yapacağı bir şeyi de Belediye Başkanı’ndan istiyor.
Böyle olunca da hem gereksiz yere bazı makamları meşgul ediyor, hem de işi gecikiyor.
Toplumumuz tesadüfen yaşamayı alışkanlık haline getirmiş. Plansız programsız düzensiz bir yaşam biçimimiz var. Tabir caiz ise “Yumurta kapıya gelmeden” işe koyulmayan insan yapımız tam bir karmaşa halinde oraya buraya koşuşturuyor.
Avrupa’da hayvanlar tesadüfen ölüyor, bizde ise; İnsanlar tesadüfen yaşıyor. Avrupa’nın hayvanlara verdiği değeri biz insanlara veremiyoruz.
Garip bir toplumuz biz… Hem bilmeyiz, hem de bilirmiş gibi yaparız.
Sanki insanımız bir akıl tutulması yaşıyor. Sabah günlük hayata dâhil olduğunuz andan itibaren birçok gariplikle karşılaşabilirsiniz.
Hele araç ile yola koyulursanız, dalgın insanların üzerinize yürüdüğünü görünce artık şaşırmıyorsunuz. Çünkü bu tür tuhaflıklara zaman içinde alışıyorsunuz.
Sanki kaldırımlar araçlar için yapılmış da, yollar da yayalar için yapılmış. Kuralsızlık, kural olmuş bizim insanımıza.
Ya araç sahiplerinin yaptıklarına ne demeli?
Çarşılarda yolun sağına ve soluna çift sıraya varan park etmeler. Duran araçlara çarpmalar. Olmadık yerde aşırı hızlar. Daha neler..
Gençlerin hava olsun diye değiştirdikleri egzozlarıyla gürültülü sesleri çıkartarak hava atmaları hangi uygar toplumda görülebilir?
Aracına abartılı Müzik sistemi taktırıp sesini sonuna kadar açarak gezenler gösteriş yapayım derken verdikleri rahatsızlıktan da zevk alıyorlar. Bu anlaşılmaz davranış biçimi de moda ve oldukça yaygın.
İstemeyi bilmeyiz. Arabamızla Adam gibi gezmeyi bilmeyiz. Yolda yürümeyi de pek bilmeyiz. Ama konuşmaya geldiği zaman mangalda kül bırakmayız. Her konuda çokbilmişlik bizde.
Kendi işimize aklımız ermez ama başkalarının hesabını yapmasını iyi biliriz. Başkalarının hesabını yapmaktan kendimizi bilmeyiz.
Yıllar önce bir dostuma “İşler nasıl?” diye sormuştum. “El âlemin işleri iyi” dedi. “Ben senin işlerini sormuştum” deyince; benim işlerin hesabını zaten el âlem yapıyor” diye cevaplamıştı.
Garipliklerimizi sıralamaya kalksak bir kitap oluşturabilir.
Bir yabancı gözüyle bakıldığında düştüğümüz bu garip durumlar komik ve gülünç. Eğitimsizlikten geri bıraktırılan bir toplumdan, bir Avrupa İnsanının yapısını beklemek gerçekçi olamaz.
Peki, ne olacak bu garip halimiz?
Öncelikle ileri toplumlardan ne kadar geri kaldığımızın toplum olarak farkına varacağız. Cahil olduğumuz konuları belirleyeceğiz. Kendi kendimizi yetiştirmeye çalışacağız.
Bunu devletten beklemek yanlış olur. O zaman herkes kendini yetiştirmeye çalışacak.
Mal’a mülk’e paraya yatırım yapacağına, kendimize yatırım yapmalıyız. Her gece yatmadan önce kendimize “Bugün ne öğrendin?” sorusunu sormadan uyumamalıyız. “Dünkü kendine ne kattın?” diye sorgulamadan kendimizi geliştiremeyiz.
Garip hallerimizden ancak bu şekilde kurtulabiliriz.
Çünkü en büyük sermaye mal, mülk para değildir. En büyük sermaye bilgidir.