HABER MERKEZİ
“Geçtiğimiz günlerde Istrancalar’da bir ses yükseldi. Bu ses Çukurpınar’dan geldi. Köye bilgi verilmeden yapılan patlamadan sonra doğal yaşam alanındaki canlılar panik ve korkuyu yaşadılar. Madencilik faaliyeti elbette olacak. Ancak belli bir disiplin altında olmalı. Köyün haberi yok.. Gelip patlatma yapılıyor. İnsanlar korku ve endişeye kapılıyor. Bunu yapmaya kimsenin hakkı yok. Konuyla ilgili olarak, yetkili mercilere gerekeli şikâyet ve başvurular yapıldı. Buradaki sorun aslında devletin kurumları arasında ki kopukluk. Bir kurum köye su getirmek için ihale hazırlığında, diğer bir kurum ise su kaynağının yakınına patlamalı taş ocağı ruhsatı veriyor. Bu kopuklukların son bulması için, bölgede yaşayanların görüşleri mutlaka alınmalıdır. Yeryüzünde yaşayan tüm canlıların temiz içme suyu kaynağına erişimde her geçen gün büyük sıkıntılar yaşanırken, İhale aşamasında köye kendi doğal su akışını sağlayarak “Cazibe” ile gelecek bir su kaynağında patlama. Ne için? Taş için.
5 yıl önce Çukurpınar Köyü’nde Biyosfer Çalışmaları kapsamında yapılan ankette çıkan sonuç;
Soru; 10 Yıl sonra köyünüzün nasıl görmek istersiniz?
Cevaplardan bazıları;
On Yıl sonra köyümüzün örnek bir köy olmasını isteriz; Çevremizin temiz ve doğal olmasını, Eğitim ve sağlık kurumlarının hizmet vermesini, Ormanlarımızın yeşil ve temiz kalmasını 10 yıl sonra doğa bozulmaksızın, geçim sıkıntılarından arındırılmış; işsizliği ortadan kaldırılmış; köyümüzde yaşayan gençlerin göç etmediği; yaşam kalitesinin arttığı ve kendi geleneklerimizi yaşayabileceğimiz bir ortam. Doğal hayvancılığın kaybolmaması. Doğal güzelliklerin kirletilmemesi. Bir köyün ve orada süren sosyal yaşamın yok olması pahasına ruhsat verilebiliyor, patlatma yapılıyor. Ruhsat verenlere sesleniyorum. Empati yapın. O köyde yaşıyorsunuz. Aileniz ve çocuklarınızın temel yaşam kaynağı yok olursa, Ne yaparsınız? Yıllarca tarım ve hayvancılıkla yaşamınızı idame ettiriyorsunuz. Yaşam kaynağınız yok olunca nereye gideceksiniz. ? Tek bildiğiniz işi bırakıp, şehrin varoşların da hangi işi yapacaksınız? Çocuklarınıza nasıl bir gelecek sağlayacaksınız?
Istranca’ların neredeyse her deresi ve tepesi ruhsatlandırılmış. Istrancalar bölgede yaşayan insanların geçimlerini temin ettikleri, suyunu içtikleri, tarım yaptıkları, havasını soludukları, yaşam alanlarıdır. Istrancalar’da yaklaşık 8,500 yıldır tarım yapılıyor. Buralar, Avrupa’da yerleşik tarımın başlangıç noktası. Istrancalar o kadar zengin ki, Kuzeye akan dereleri ile İstanbul’a su veriyor. Şimdi su yetmez, Dağı taşı da alalım diyor. İyi de burada ki yaşam ne olacak?
Müthiş zenginliği ve bu zenginlikle yaşamı zenginleştiren, yaşamın sürmesi için gereken tüm yaşam kaynaklarına sahip olan Istrancalar’da %87 orman olan İğneada’ya termik santral yapalım, olmazsa da Kıyıköy’e doğal gaz santralı yapalım. Buraları katletmek isteyenlere Kızılderili Atasözüne kulak vermelerini öneriyorum. “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; Beyaz Adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak! demiş.
Küresel Çevre Fonu GEF II , Biyosfer Rezerv Projesi, Çalıştaylar, Master planlar, 1/100,000 planlar.. Tüm çalışmalarda Bölgenin korunması gerektiği vurgulanıyor. Uluslar arası sözleşme ve anlaşmalar, hepsinde koruma var. Ancak mevzuata uygun yapıldığı iddia edilen projelerin, yatırımların ve tüm sektörel faaliyetlerin sonucunda bir de yok oluş var. Ergene ortada. Ölüm saçıyor. Niteliği belli olmayan bir sıvı akıyor. Ergenenin tüm kaynakları Istrancalar’da. Kaynaklarda Taş ocağı tehdidi altında. Ergene Havzası Koruma Eylem Planı’ndaki en büyük eksiklik kaynakların koruma altına alınmamasıdır.
Ergeneden sonra kaynaklarda yok olursa, Trakya’nın sosyal, kültürel, tarımsal ve demografik yapısı da zarar görecektir. Geçinmenin, hatta beslenmenin zorlaştığı bir dönemde yapılan uygulamalarla var olan sorunların çözümünü sağlamaktan öte mevcut sorunların katlanarak, büyüyerek yeni sorunlara kaynak teşkil edecektir.
Tüm dünyada yer altı suları, rezerv olarak korunmaktadır. Bizde ise yer altı suları sorumsuzca ve sınırsızca sanayinin kullanımına sunulmakla birlikte, sanayinin yarattığı ve yaratacağı kirliliğin su havzalarına yönelik tehditleri adeta görmezden gelinmektedir. Vahşice tükettiğimiz yer altı sularımız kaybolmaya başlayınca ortaya çok ciddi bir sorun çıktı. Trakya da ilk defa 2010 yılında obruk oluştu. Dünyada temiz içme suyuna erişim gün geçtikçe zorlaşırken, var olan su kaynaklarının korunması çok daha fazla önem kazanmaktadır. Neye inanırsanız inanın, Hepsinde tek bir ortak nokta var. Doğayı korumak. Yasalar, Uluslar arası sözleşmeler ve hatta Kur’an-ı Kerim. O kadar çok ayet var ki. Ağaç, Toprak ve Su hakkında. İsraf edilmemesini ve korumayı emreder. Hem bugün hem de yarın için korumalıyız. Korumazsak, gelecekte çok ağır bedeller ödeyeceğiz. Biz yok olsak ta, Hiçbir sorumluluğu ve günahı olmayan gelecek nesiller bizim duyarsızlığımızdan dolayı, bedelini hayatlarıyla ödeyecekler. Onlar bunu hak etmiyor. Bizim buna hakkımız yok.” (Savaş Eskici)