Ülkeler arası çıkarlar, diplomasi de ülkelerin dış politikalarını belirler.
İnsanlar arası çıkarlar ise toplum arasındaki ilişkilerde belirleyicidir.
Dünyanın kuruluşu karşılıklı çıkarlara göre düzenlenmiştir. Bunu yadırgayamayız.
İnsanoğlunun doğasındaki zaafı çıkarlarıdır. Bundan vazgeçmesi mümkün değildir. Birbirimizle ilişkilerimizde karşılıklı çıkarlarımız arkadaşlıkları güçlendirir.
Çıkarlar sona erdiğinde de arkadaşlık ilişkileri sona erer.
Dostluk, sevgi ve vefa gibi kutsal bağlar ile sürdürülen ilişkiler toplumlarda rastlanamayacak kadar azdır.
Ancak; dostluk, vefa ve sevgi ile pekişen bağlar koparılamaz. Bu bağlamda bir şiirden birkaç cümleyi yeri gelmişken paylaşalım.
“BAĞ BANA
BAHÇE SANA, BAĞ BANA,
DEĞME ZİNCİR KÂR ETMEZ
ZÜLFÜN TELİ BAĞ BANA”.
Sevgiliye duyulan güçlü tutkuyu ne de güzel cinaslı kafiye ile dizelemiş üstat.
Sevginin gücü, çıkarcı zihniyetin zalim ve aşağılık ruh halini tarumar ederken, cehaletin pençesinde çırpınarak hasetlenen toplumun yüz karası asalakları da perişan edecektir.
Her toplumda bitmeyen çıkarcı asalaklar, efendilerinin ayakkabılarını bağlamak için eğilirken, talimatla yaşamaya alıştıkları için kişilikleri oluşamaz. Batırdıkları işleri kurtarmak için “beni kullanın” diye efendilerine diz çökerler.
Ekonomik bağımsızlıklarını sağlayamadıkları için, yalakalıkla yeni çıkarlar elde etmenin hesaplarını yapanlar, efendilerinden
Batıracakları yeni çıkarlar koparmak için çılgınca ve hasetlenerek saldırganlaşıp “aferin” beklerler.
Daha sonra da bu “aferini” maddi ve manevi istekler takip eder.
Şimdi bir durup düşünün, her toplumda efendilerinin önünde eğilip kendini kullandıran “kraldan fazla kralcı” asalakları gözünüzün önünden geçirin. Kendine görev çıkaran bu basit insanlar arkasından hemen bir çıkar bekleyecek kadar da kalitesiz ve dumandan geçim peşindedirler.
Çıkarcı zihniyetteki asalaklar, efendileri onları kullandığı sürece ve ağızlarına bir parmak bal sürülerek hayatlarını devam ettireceklerini sanırlar.
Ancak çıkarcı zihniyetteki asalaklar da kullanılarak modaları geçtiğinde, efendileri tarafından çöpe atılırlar.
Çünkü çıkarcı asalakların, kullanılacak kadar zavallı olduklarını efendileri çok iyi bilir.
İşleri bittiğinde daha önce kullanılanlar gibi, kulaklarından tutulup hak ettikleri batağın içine gönderilirler.
İşte o zaman da, Efendilerinin en büyük düşmanı ve en çok bağıran da bu asalak zavallılar olmuştur.
Ülkemizin girdiği değişim ve dönüşüm süreci, yalakalık yaparak ve kendini gönüllü kullandırarak çıkar hesabı yapan zavallıların çırpınarak battığı dönemi yaşıyoruz.
Küçük kalelerinden çıkamayan ufku kapanmış efendiler, iktidarlarını korumak için her türlü aşağılıkla, zalimleşip faşistleşebilirler. “Maşa varken el yanmasın” misali fesatlaşan bazı zavallıları da kullanabilirler.
Küçük çıkarları için, efendilerine yaranmak adına bazı zavallılar kendini gönüllü de kullandırabilirler.
Böylece Demokrat ve topluma fayda adına karşılıksız çalışan insanların sesini keseceğini sanabilirler.
Ancak unutulmamalıdır ki; Tarih zalimlerin kaybettiği ve mazlumların kazandığı örneklerle doludur.
İnsanlar arası çıkarlar ise toplum arasındaki ilişkilerde belirleyicidir.
Dünyanın kuruluşu karşılıklı çıkarlara göre düzenlenmiştir. Bunu yadırgayamayız.
İnsanoğlunun doğasındaki zaafı çıkarlarıdır. Bundan vazgeçmesi mümkün değildir. Birbirimizle ilişkilerimizde karşılıklı çıkarlarımız arkadaşlıkları güçlendirir.
Çıkarlar sona erdiğinde de arkadaşlık ilişkileri sona erer.
Dostluk, sevgi ve vefa gibi kutsal bağlar ile sürdürülen ilişkiler toplumlarda rastlanamayacak kadar azdır.
Ancak; dostluk, vefa ve sevgi ile pekişen bağlar koparılamaz. Bu bağlamda bir şiirden birkaç cümleyi yeri gelmişken paylaşalım.
“BAĞ BANA
BAHÇE SANA, BAĞ BANA,
DEĞME ZİNCİR KÂR ETMEZ
ZÜLFÜN TELİ BAĞ BANA”.
Sevgiliye duyulan güçlü tutkuyu ne de güzel cinaslı kafiye ile dizelemiş üstat.
Sevginin gücü, çıkarcı zihniyetin zalim ve aşağılık ruh halini tarumar ederken, cehaletin pençesinde çırpınarak hasetlenen toplumun yüz karası asalakları da perişan edecektir.
Her toplumda bitmeyen çıkarcı asalaklar, efendilerinin ayakkabılarını bağlamak için eğilirken, talimatla yaşamaya alıştıkları için kişilikleri oluşamaz. Batırdıkları işleri kurtarmak için “beni kullanın” diye efendilerine diz çökerler.
Ekonomik bağımsızlıklarını sağlayamadıkları için, yalakalıkla yeni çıkarlar elde etmenin hesaplarını yapanlar, efendilerinden
Batıracakları yeni çıkarlar koparmak için çılgınca ve hasetlenerek saldırganlaşıp “aferin” beklerler.
Daha sonra da bu “aferini” maddi ve manevi istekler takip eder.
Şimdi bir durup düşünün, her toplumda efendilerinin önünde eğilip kendini kullandıran “kraldan fazla kralcı” asalakları gözünüzün önünden geçirin. Kendine görev çıkaran bu basit insanlar arkasından hemen bir çıkar bekleyecek kadar da kalitesiz ve dumandan geçim peşindedirler.
Çıkarcı zihniyetteki asalaklar, efendileri onları kullandığı sürece ve ağızlarına bir parmak bal sürülerek hayatlarını devam ettireceklerini sanırlar.
Ancak çıkarcı zihniyetteki asalaklar da kullanılarak modaları geçtiğinde, efendileri tarafından çöpe atılırlar.
Çünkü çıkarcı asalakların, kullanılacak kadar zavallı olduklarını efendileri çok iyi bilir.
İşleri bittiğinde daha önce kullanılanlar gibi, kulaklarından tutulup hak ettikleri batağın içine gönderilirler.
İşte o zaman da, Efendilerinin en büyük düşmanı ve en çok bağıran da bu asalak zavallılar olmuştur.
Ülkemizin girdiği değişim ve dönüşüm süreci, yalakalık yaparak ve kendini gönüllü kullandırarak çıkar hesabı yapan zavallıların çırpınarak battığı dönemi yaşıyoruz.
Küçük kalelerinden çıkamayan ufku kapanmış efendiler, iktidarlarını korumak için her türlü aşağılıkla, zalimleşip faşistleşebilirler. “Maşa varken el yanmasın” misali fesatlaşan bazı zavallıları da kullanabilirler.
Küçük çıkarları için, efendilerine yaranmak adına bazı zavallılar kendini gönüllü de kullandırabilirler.
Böylece Demokrat ve topluma fayda adına karşılıksız çalışan insanların sesini keseceğini sanabilirler.
Ancak unutulmamalıdır ki; Tarih zalimlerin kaybettiği ve mazlumların kazandığı örneklerle doludur.