Gün geçmiyor ki; şehrimizde çarşı camilerinin önlerinde, sokaklarda ve dükkân dükkân gezen küçük yaştaki çocuklara dilenirken rastlamayalım.
Ne kadar ilginç değil mi?
Avrupa birliği yolunda ilerleyen memleketimizde sözüm ona el açıp dilenmek ve dilendirmek yasal olarak suç güya.
Yasak olmasa bile insanlık suçu değil mi?
Fakat yasayı kim takar ki. Ya da neden taksın ki. Önce toplum bireyleri olarak bizler bu kişileri suça teşvik ediyoruz. Sonra da yana yıkıla dert yanarız bu konudan.
Bir dilenen kimseye bizler neden para veriyoruz?
Sevaptır sadaka-i fıtır vermek. Verirsek sünneti dini vecibeyi yerine getirmiş olur ve elde edeceğimiz sevap ile günahlarımızın azalacağına inanıyoruz.
Bu doğru bir düşünce ancak, bu doğru düşüncenin uygulanacak sahası burası mıdır?
Acaba bizler verdiğimiz elli kuruş, bir lira paralarla sevap mı işliyoruz yoksa vebale mi giriyoruz diye bir düşünsek.
Nasıl mı? Şöyle ki; sen elli kuruş, ben elli kuruş, o bir lira derken günde 30-40 lira veya daha fazlasını (ki; asgari ücretten fazla eder) toplayan bir kimse neden çalışsın ki. Daha başka bir deyişle bu kimseleri bizler verdiğimiz elli kuruş bir liralarla bir manada dilenciliğe teşvik etmiş olmuyor muyuz? Acaba.
Bu açıdan bakınca hayır mı yapmış oluyoruz? Yoksa şer mi?
O verdiğimiz elli kuruş yada bir liralar ile cenneti umarken başka bir akıbetle karşılaşırsak hiç şaşmamalı.
Gerçi bu zamanda Sosyal Yardımlaşma Vakıfları sayesinde aç ve açıkta kalan olmasa gerek. Ancak yine de ihtiyaçlarını karşılayamaz durumda kalan, ilave ihtiyacı olan fakir fukara insanlarımız olabilir aramızda. O zaman bu ihtiyaç sahibi olan insanları kendimiz arayıp bulup, ihtiyacı ne ise elden geldiğince kendimiz yada dostlarımızla birlikte karşılamaya çalışsak daha doğru bir iş yapmış olmaz mıyız. Öyle 50 kuruş, bir lira gibi komik rakamlarla ihtiyacını göreceğini sanmak biraz saf dillik olmuyor mu? Ve bu eylem bence sadece dilenci sayısını arttırmaya yarar.
Ve nitekim de öyle oluyor.
Öte yandan sözüm ona idarecilerimiz var! Hazreti Ömer’in Nil kenarında ayağı incinen koyunun vebalini kendinde hissetme duyarlılığında olması gereken idarecilerimiz.
Belediye Başkanlığı, Sosyal Hizmetler ve Emniyet Müdürlüğü gibi görevlerde. Varsa acep neredeler?
Dünya da olmasalar gerek. Şayet dünyada iseler, bu duruma müdahale etmeliler. Etmediklerine göre; ya olanları görmüyorlar. Ya da HADİ CANIM SENDE deyip yan yatıyorlar.
Küçük yaşta çocukları dilendirenler ve olgun yaşta çocuğu kucağında dilencilik yapan kişiler ve diğerleri neden araştırılıp gereği yapılmıyor?
Bu gidişat iyiye delalet etmiyor. Merak edip görmek isteyenler varsa, Cuma günleri Cuma Namazı sırası sair günlerde öğlen ve ikindi namazı sırası camilerin önünden geçseler yeter. Hele hele Hızırbey Cami-i ve Karakaşbey Cami-i önünden geçerlerse insanları taciz edercesine dilenen sıfır yaşından 60’şına varıncaya kadar her çeşidini görürler ki; Bir de Çarşamba ve Cumartesi Pazarı’nın kurulduğu günlerde şehirlerarası mobil gezenlerini de.
Çağ atladık atlıyoruz naraları atarken, yıl 2014 günlerden 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı biz oturmuş neleri yazıyoruz.
Biraz vicdan, biraz merhamet.
Olacak iş mi yani!...
Yurdum insanının hali nicedir böyle.
Hadi canım sende deme.
Var sen de bir şeyler yap, ya da söyle.