Doğduğunuzdan bu yana “Doğru” diye inandığınız bazı önemli değerlerin “Yanlış” olduğunu anlarsanız ne yaparsınız?
Önce bir şok olursunuz.
Sonra da kabullenmemeye çalışırsınız.
Ama ispat edilen gerçekler kafanızdaki tabuları yıktıkça, ezberleriniz bozulmaya başlar. Yıllarca aldatılmışlığın öfkesiyle bir altüst oluşun travmasına girersiniz.
Sıfır bir bant olarak dünyaya geliriz. Sonra kayıtlar başlar. Daha bebeklikten başlayan bir öğrenme süreciyle hafıza dolmaya başlar.
Anaokulu’ndan itibaren bir öğretim sistemi neleri öğretirse, onları ezberleriz. Ve bu ezberlenilen değerleri de doğru biliriz.
Çocuk yaşta neyin doğru neyin yanlış olacağını sorgulayacak durumda olamayız. Erişkin olmadığımız için içinde bulunulan yönetim sistemi kendi resmi ideolojisiyle beyinleri istediği gibi yıkar.
Yıkanan beyinler öğrendiklerini doğru sanarak belli yaşlara gelirler.
Sistemin ezberlettikleri ideolojiye öylesine inanılır ki, tersini söyleyenlere hain gözüyle bakılır.
Düşüncenin suç olduğu bir ülkede, özgürlüklerden bahsedilir mi?
Size sorulmadan öğretilen resmi ideolojiyi eleştirmek yasaktır.
Bu sistemleri Sorgulamak ve tartışmak da suç olarak kabul edilir.
Tam resmi ideolojiyi irdelemeye kalkarsınız, daha işin başında Kırmızıçizgileri bile aşamazsınız.
Çünkü Kırmızıçizgilerle örülmüş Ezberleri bozmaya kalkanlara çok ağar bedeller ödetilir.
Bir avuç elit’in işine gelen bir sistem, Ezilen Halk yığınlarının işine gelir mi? Hiç işine gelmez ama hesap da soramaz.
Resmi İdeoloji bazı değerlerleri kutsallaştırmıştır. Değil eleştirmek, aklınızdan bile geçirmeniz suçtur.
Düşünmek suç olur mu? Yakın tarihimizde düşünmek bile suç olmadı mı? Düşünce suçundan bedeller ödeyenler olmadı mı?
Bir yönetim Sistemi korkular üzerine bina edilirse, bir avuç azınlık büyük çoğunluğu korkularla idare eder.
Sistemin savunucularının en iyi bildiği şey de niyet okumaktır.
Bir nevi fal bakmak anlamına da gelen korku senaryolarıyla belli bir kitle aldatılır.
Korku paranoyaları ezberletilmiştir. “Ülke bölünecek, Şeriat gelecek, Darbe olacak” gibi korkularla geleceği okuyan uzmanlar sürekli hafızaları tazelerler. Bu da psikolojik saha kontrolü sağlar.
Toplumun bir bölümü de bu korkulara gerçekten de inanır.
Hatta öylesine inanır ki, AK Parti 2002’de seçim kazandığı gece “Eyvah Şeriat geldi” diye kalp krizinden ölenlerin olduğu iddia edilir.
Gelinen durumda toplum korkularla üç kısıma bölündü.
Toplumun bir bölümü “Şeriat gelecek” diye korkuyor
Bir bölümü “Ülke bölünecek” diye korkuyor, diğer büyük bölümü de “Darbe olacak” diye korkuyor.
Baktığınızda demokrasi var seçimler oluyor. Ama bu korkular da var.
Ne dersiniz? Acaba Biz toplum olarak korkularla mı yönetiliyoruz?