MESELE Abdulkadir Teker
Ülkemizde ki kurumlara buna büyük şirketler ve Holdingler dahil olmak üzere baktığımızda iki ayrı oluşumu görmekteyiz.
Birincisi; her şeyi tıkır tıkır işleyen işinin erbabı kişilerden kurulu oluşumların çok verimli ve güzel bir şekilde iş hayatlarına devam ettiğini; sıkıntısız sorunsuz olarak da büyüdüklerini kökleştiklerini onlarla beraber personelin çok büyük bir kısmının mutlu olduklarını gözlemleyebiliriz.
İkincisinde ise; önce idare edenlerin şeytani ve nefsi fesatlarından dolayı işin, müessesenin büyümesi, gelişmesi olamamakta; oluşumun içinde bulunan en alttan en üste kadar görev yapanların tedirginliğinden dolayı da hep şüphe ve acabanın hakim olduğu görülür.
Bizde pek modadır;
Suçu, başarısızlığı, yenilgiyi hep ama hep karşı tarafta aramak.
Bundan vazgeçemiyoruz.
Geçmeye de niyetimiz yok. Bu çok güzel bir savunma mekanizmasıdır.
Kurumlarda bir fert gibi sorgulamadırlar. Acaba yanlışım nerede?
Bu başlığımda ki ana konu siyasetin kurumsallaşamamış olması.
Savunma hemen hazır.
Her on yılda bir önü kesilen bir kurumda ilerleme ve gelişme buna bağlı da kurumsallaşma olabilir mi?
Evet. Doğruluk payı var. Ama eksik.
O, onar yıllık süreler içerisinde siyaset olarak kurumsallaşma konusunda ne gibi adımlar attınız?
Her şeyden önce siyasetin temel yapı taşları olan, il, ilçe, belde, başkanlarının ve yönetim kurullarının oluşumunda, “ iyi çocuklar, etli sütlüye karışmaz” diye doldurulan listelerden ortaya çıkan vasıfsız, fikir üretmeden uzak düşünceler ile sadece sadakati ön plana alan zihniyet ile ancak ve ancak oturduğunuz koltuğu muhafaza ederken, siyasi oluşumunuza ve siyasete verdiğiniz zararlar. On yılda bir yapılan müdahalelerden çok daha derin olmaktadır.
Kamuoyu şöyle bir bakıyor.
Liyakatten uzak bizim çocukların! Bir arada olduğu bir yapılanma sadece ve sadece efendilerinin emirleri doğrultusunda hareket edebilen tek sesli bir tiyatro oyunu gibidir. On yıllardan önce, arada ki heba edilen yılların hesabı sorgulanmalıdır.
Ülkemizde ki kurumlara buna büyük şirketler ve Holdingler dahil olmak üzere baktığımızda iki ayrı oluşumu görmekteyiz.
Birincisi; her şeyi tıkır tıkır işleyen işinin erbabı kişilerden kurulu oluşumların çok verimli ve güzel bir şekilde iş hayatlarına devam ettiğini; sıkıntısız sorunsuz olarak da büyüdüklerini kökleştiklerini onlarla beraber personelin çok büyük bir kısmının mutlu olduklarını gözlemleyebiliriz.
İkincisinde ise; önce idare edenlerin şeytani ve nefsi fesatlarından dolayı işin, müessesenin büyümesi, gelişmesi olamamakta; oluşumun içinde bulunan en alttan en üste kadar görev yapanların tedirginliğinden dolayı da hep şüphe ve acabanın hakim olduğu görülür.
Bizde pek modadır;
Suçu, başarısızlığı, yenilgiyi hep ama hep karşı tarafta aramak.
Bundan vazgeçemiyoruz.
Geçmeye de niyetimiz yok. Bu çok güzel bir savunma mekanizmasıdır.
Kurumlarda bir fert gibi sorgulamadırlar. Acaba yanlışım nerede?
Bu başlığımda ki ana konu siyasetin kurumsallaşamamış olması.
Savunma hemen hazır.
Her on yılda bir önü kesilen bir kurumda ilerleme ve gelişme buna bağlı da kurumsallaşma olabilir mi?
Evet. Doğruluk payı var. Ama eksik.
O, onar yıllık süreler içerisinde siyaset olarak kurumsallaşma konusunda ne gibi adımlar attınız?
Her şeyden önce siyasetin temel yapı taşları olan, il, ilçe, belde, başkanlarının ve yönetim kurullarının oluşumunda, “ iyi çocuklar, etli sütlüye karışmaz” diye doldurulan listelerden ortaya çıkan vasıfsız, fikir üretmeden uzak düşünceler ile sadece sadakati ön plana alan zihniyet ile ancak ve ancak oturduğunuz koltuğu muhafaza ederken, siyasi oluşumunuza ve siyasete verdiğiniz zararlar. On yılda bir yapılan müdahalelerden çok daha derin olmaktadır.
Kamuoyu şöyle bir bakıyor.
Liyakatten uzak bizim çocukların! Bir arada olduğu bir yapılanma sadece ve sadece efendilerinin emirleri doğrultusunda hareket edebilen tek sesli bir tiyatro oyunu gibidir. On yıllardan önce, arada ki heba edilen yılların hesabı sorgulanmalıdır.