Taner GÜÇLÜTÜRK/MAKEDONYA
Erman Şaban. Türkiye’deki sinema ve sanat çevreleri onu Saban sanatçı soyadıyla tanıyor. Genç ve yetenekli bir oyuncu. Ancak o aynı zamanda çok az kişinin bildiği bir heykeltıraş sanatçısı. Yaşına rağmen olgun bir kişiliği, zengin kültür birikimi ve güçlü bir bilgi altyapısı var. Bir o kadar mütevazı, alçakgönüllü ve dost canlısı bir insan...
Kamuoyu ve geniş kitleler onu son dönemde büyük ilgi toplayan “Elveda Rumeli” dizisinde Pürsıçan Kaymakamı ‘Dilaver Bey’ rolüyle gönüllerine yerleştirdi. Sadece üstlendiği rolle değil, aynı zamanda dizinin senaryo ekibinde de yer aldı. Ondan önce 2005 yılında (Türkiye'den bir ekibin Makedonya'daki Türk oyuncuları izlemek için Türk Tiyatrosu'nu ziyarette bulunduğu sergilediği performansıyla misafirlerin beğenisini kazanarak) baş rollerini Erkan Can ve Güven Kıraç'ın paylaştığı “Takva” filminde de ‘Muhittin’ karakterini canlandırmasına vesile oldu.
Erman Şaban 22 Mayıs 1983, Makedonya-Üsküp doğumlu. İlk ve ortaokul eğitimini Üsküp’te görmüş. Güzel Sanatlar Lisesi ‘Heykeltraş' Bölümü ve Üsküp Dram Sanatlar Fakültesi Oyunculuk Bölümü’nden mezun. Esnaf bir aileden geliyor. Dedesi gazi, doğma büyüme Üsküplü. Ataları Üsküp’e Erzurum'dan göç etmiş. Babası oto tamircisi, annesi ev hanımı. Şimdilerde Üsküp’te ailesiyle birlikte yaşıyor, nişanlı. Üsküp Türk Tiyatrosu'nda abisi Ertan Şaban ile birlikte aynı sahnede rol alma fırsatı bulmuş (Abisi Ertan Şaban ‘Elveda Rumeli’de Aleks rolünü, 'Sağır Oda'da Mahir Günşıray'ın kardeşini oynadı).
* Sanat serüveni küçük fakat emin adımlarla başladı
Küçük yaşlardan itibaren resim çizer, arkadaşlarıyla tiyatro yapar, sanata daha ilk okul sıralarından itibaren merak saran Erman Şaban’ı, abisinin çalıştığı tiyatro metinlerini okur, onunla sürekli film seyreder, biraz bilinçaltında onun gibi olma isteği bu şekilde oluşur. Liseden sonra Makedonya Güzel Sanatlar Fakültesi'ne kaydını yapma kararı aldığında, Balkanlarda sanatla uğraşmanın zorlukları olduğu için, abisi ‘kalın kafalılık yapıyorsun, girme’ diye itiraz eder. Annesi de karşı çıkar. O, bu karşı koymalara aldırış etmeden ısrarla hedeflediği yolda emin adımlarla ilerlemeye kararlıdır. Ancak aradan geçen zaman ve kariyerinde üst üste sergilediği atılımlar üzerine şimdi ailesi de Erman’ın başarılarıyla memnun ve mutlular.
Geçen yılın Ocak ayında Ankara’da Türk İdareciler Derneği tarafından Gazi Üniversitesi Sosyal Tesisleri’nde gerçekleştirilen bir törenle yılın dizisi olarak ödüllendirilen “Elveda Rumeli”nin proje tasarımcısı Tarkan Karlıdağ ve senarist Alican Yaraş’la birlikte Erman Şaban da oynadığı Kaymakam rolüyle en iyi oyuncu ödülüne layık görüldü. Ödülünü Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün elinden aldı.
O, ilk olarak oynadığı “Takva” filminde ailesine yardım etmek isteyen, yakınlarını ve kız arkadaşını savaşta kaybetmiş bir Kosovalıyı canlandırır. Filmde o sahne görülmüyor ama senaryoda Muhittin Uçk'yla birlikte savaşa katılmaya gidiyor. Filim üzerine Erman Şaban hemen Türk yayın basının dikkatini çekmiş. Değişik gazetelere verdiği röportajlarında “Takva” filmiyle ilgili hatırlarını şöyle anlatıyor: “Antalya'da filmi ilk gördüğünde gözlerini kapadım, bakamadım. Filmden sonra otele geldiğimde sanki odam değişmişti, her şey havada uçuyordu. En zorlandığım şey, etrafımdaki oyunculardı, Erkan Can, Settar Tanrıöğen. Erkan abiyle sahnelerimiz vardı. Soyunma odasına gidiyorduk, bir yandan kostümler giyilip makyaj yapılırken Erkan abi 'Gel kardeşim' diyordu, metnimizi okuyorduk. Erkan Can'dan çok aldım, bir bakışı, ses tonu yetiyordu oynamaya…” Erman, filimde Erkan Can’dan rol gereği tokat yiyor. Yediği tokadın çenesindeki şişlik ve acısının iki gün sürdüğünü anlatıyor.
* Tiyatro, çünkü ‘hayatın aynası’
Tiyatro’nun Erman Şaban’ın hayatına girmesi, ilk önce ailede abisinin tiyatroyla profesyonel uğraşısı, ondan sonra da Üsküp’teki Türk Tiyatrosuyla tanışmasıyla olur: “Bazı ufak tefek amatörce yaptığım işler oldu. Ondan sonrada kopamadım zaten, gerisi geldi, sürekli tiyatro ve sahneyi düşünüyordum, hala öyle...” diyor.
Neden tiyatro sanatını tercih ettiniz diye sorduğumuzda: “Çok klasik olacak belki ama ‘Hayatın Aynası’ olduğu için demek istiyorum. Benim tek derdim, daha doğrusu bu işi yapmama sebep olan güç, insanlara bir şeyler söyleyebilmek, anlatabilmek... Bu hep böyle oldu küçüklüğümden beri. Şimdi biraz daha ciddi bir şekilde gerçekleşiyor, sahneye çıkarak, televizyon ekranına çıkarak... Ha bu söylemek istediklerimiz karşı tarafa yansıyor mu, onu pek bilemiyorum. Önemli olan ben söyleyeceğimi 'içimden de olsa' söylüyorum ve bu beni rahatlatıyor...”
* “Gurur duyuyorum”
Üsküp Türk Tiyatrosu’na mensup bir sanatçı olmanın ve sanat kariyerine Üsküp’ten başlamanın nasıl bir şey olduğunu sorduğumuz Erman Şaban, bundan gurur duyduğunu ifade ediyor:
“Bir kere Üsküplü olarak Üsküp Türk Tiyatrosu mensubu olmak, 60 yıllık köklü bir kurumun bireyi olmak gurur verici. Oradaki diğer meslektaşlarımın da aynı fikirde olduklarını düşünüyorum. Oyuncu üstatlarımın, abilerimin, ablalarımın emek verdikleri, ter döktükleri o sahneyi paylaşmak onur verici. Kariyerimin daha çok çok başındayım ‘kaba tabirle’ daha çok fırın ekmek yemem gerektiğini düşünüyorum.”
Üsküp Türk Tiyatrosunun ad yapmış üstatlarıyla aynı sahneyi paylaşmanın kendisine çok şeyler kattığına inanıyor:
“Çok önemli oyuncu ustalarım var. Salletin Bilal, Mustafa Yaşar, Zekir Sipahi, Elyesa Kaso ve daha birçok isimle aynı sahnede bulunmak bana çok şey kattı. Disiplin, sahnedeyken eğlenmek, eğlendirmek, aynı yolun yolcusu olmak... Ki Elyesa Kaso aynı zamanda konservatuarda dört yıl hocamdı. Diğer ustalarımın tiyatronun içerisinde bizlere büyük emekleri geçmiştir, haklarını ödeyemeyiz”.
* Yine sahne, yine sahne...
Erman’ın tiyatro sanatını tercih etmesinde, dizi sektörüne atılmasında, önünde böyle bir abi örneğinin olması ve böyle bir desteği yanı başında bulunmasının ne derece etkili olduğunu sorduğumuz Şaban’a, bu varlığın ve desteğin önemli olduğunun altını çiziyor:
“Evet, doğal olarak etkilenmişimdir, sonuçta o benim meslektaşım olması dışında abim. Başlarda biraz tereddüt etmişti bu işe girmeme, konservatuara yazılmama. Ama ondan sonra çok katkısı oldu. Sadece bana değil, “Elveda Rumeli” dizisinde oynayan diğer arkadaşlarımıza da vesile oldu diyebilirim. Bence Ertan Şaban çok başarılı bir oyuncu, hem abi hem oyuncu olarak kendisini örnek alıyorum.”
Tiyatroda böyle bir fırsat doğmasaydı Erman Şaban hangi sanat dalını tercih ederdi? Yada şöyle diyelim; Erman Şaban tiyatro dışında hangi sanat dalına kendini daha yakın buluyor diye sorduğumuzda, ‘heykeltıraşçılık, resim ve sahne dekorasyonu’ diyor: “Konservatuarı kazanmadan önce, güzel sanatlar lisesi ‘heykeltıraş’ bölümünden mezun oldum. Fırsat buldukça, eski günlerime geri dönüyor, resim sanatıyla uğraşıyorum... Eğer tiyatro olamasaydı yine sahneden ayrılmazdım diye düşünüyorum. Sahne dekorasyonuyla ilgilenirdim büyük bir ihtimalle. Vazgeçmiş değilim, yine yapmak isterim...”
* “Söyleyeceklerimiz vardı, yarım kaldı”
“Elveda Rumeli” dizisi projesindeki rol fırsatı nasıl doğdu ve böyle bir projede neden yer almak istediniz?
“Dizinin yapımcıları Üsküp’e geldiler, bizlerle tanıştılar, oyuncu arkadaşlarımızı gördüler. Uygun görüldü, böylece diziye başladık. Benim ‘Kaymakam Dilaver’ rolümü hocamız Serdar Akar teklif etti. Çok mutlu olmuştum ayrıca... Böyle bir projede yer almaktan başka çaremiz yoktu desem yanlış anlaşılmaz herhalde... İyi ki de oldu...” diyor Erman Şaban ve “Elveda Rumeli” dizisinin Türk Dünyası’nda beğeniyle ve büyük bir ilgiyle izlenmesini projenin ciddiyetine ve dizideki doğallığa bağlıyor:
“Elveda Rumeli büyük yatırımlar sonucunda gerçeklesen bir projeydi. Ciddiyet ve sorumluluk vardı. Herkes elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordu. Setteki çaycıdan yönetmene kadar. Gayet güzel günlerimiz oldu. İzlenme oranları biliyorsunuz bayağı yüksekti. Bunu seyirci hissetti. Ve en önemlisi Türk seyircisinin televizyonlarda daha önce görmediği bir doğallık vardı. Rumeli şivesi, karakterleri, Makedonya’nın doğal güzellikleri, tarihi dokusu... İnsanlara ilginç gelen önemli ayrıntılar bunlardı”.
Dizinin beklenmedik bir anda yayın hayatından kalkmasını konusunda şaşkınlık içerisinde kaldıklarının altını çizerek devam ediyor konuşmasına:
“Bizlerde şaşkınlığa uğradık açıkçası. Gerçi son zamanlar biraz karışıklıklar olmuştu. Fakat bu televizyon piyasası böyleymiş maalesef. Bizlerde sonradan öğrenmiş olduk. İşin içine girdiğimiz zaman anladık. Biraz acımasızca oldu ama maalesef bitti... Oysa daha söyleyemediklerimiz vardı, çok şeyler yarım kaldı. Umarım başka bir zamanda başka bir projede söylemek istediklerimizi tamamlarız...”
* Heyecan vericiydi
Bu projenin kendisine tecrübe kazandırdığını vurgulayan Erman Şaban, diziyle birlikte bir oyuncu adayı olarak tekniğini geliştirdiğini, oyun esnasında hızlı düşünmesini sağladığını, kısa zaman içinde ezber kabiliyetini geliştirdiğini dile getiriyor. Dizinin hayatında ve çevresindeki ilişkilere herhangi bir değişiklik getirmediğini ifade eden Erman, “Diziden önceki hayatım neyse sonra da oydu. Sonuçta bu benim mesleğim, elimden gelen en iyisini yapmaya çalıştım” diyor.
Türkiyeli oyuncu ve tiyatro sanatçılarıyla rollerini ortaklaşa paylaştığı bu dizi bir Türk yapımı olarak Balkanlarda çekilen ilk büyük proje oldu. Bu projenin dikkatlerin Balkanlar üzerine çevrilmesine etkili olduğuna inanan Erman Şaban, “Türkiye Cumhurbaşkanı’ndan tutun da, politikacılara, resmi görevlilerden Genel Kurmaya kadar herkesin yakından takip ettiği bir diziydi. İki buçuk yıl süren çekimler esnasında Türkiye’nin her yerinden yüzlerce otobüs ziyaretçi geldi. Onun dışında Almanya, Hollanda, Türklerin yaşadığı dünyanın her yerinden ziyaret akını oldu, gerçekten heyecan vericiydi” şeklinde konuşuyor.
Peki Türkiyeli oyuncu ve tiyatro sanatçılarının Türkçenin Rumeli şivesini öğrenmelerinde siz yerli sanatçıların katkısı oldu mu?
“Evet, Türkiyeli rol arkadaşlarımızın şive (koç’u) hocası Zekir Sipahi üstadımızdı. Senaryo gelir gelmez hemen Zekir Abinin peşine düşüyorlardı. Bende naçizane onun asistanıydım. Ben daha fazla set ortamında oyuncu arkadaşlarıma yardımcı oluyordum”.
Sanat eleştirmenleri her sezon aynı anda gösterime giren yüzlerce dizinin seyircileri-toplumu televizyon karşısında uyuşturduğunu, gündelik gerçekler karşısında onları avuttuğunu ve kimi dizilerin değişik olguları empoze ettiğini savunuyor. Siz bu tür eleştirilere ve görüşlere ne derece katılıyorsunuz?
“Eleştirmenler çok konuda haklılar, fakat bu bir gerçek ki televizyon denen kutu izleniyor. Bunu değiştirmek bence imkansız. Eleştiriler ne olursa olsun, sabah programlarındaki kadınlar, evlenmek isteyenler, yemek programları, hepsi izleniyor. Türkiye, dünya sıralamasında televizyon seyreden ilk beşte yer alıyor. Bunun yararları veya zararları bir süre sonra kendiliğinden ortaya çıkacaktır diye düşünüyorum”.
* O şimdi dinleniyor, geziyor, resim ve müzik yapıyor
“Yaza doğru kısmetse bazı projeler var. Türk Tiyatrosunu da unutmuş değilim. Orası ve oradakiler bizim değerimiz, veli nimetimiz...”dir şeklinde kısa vadeli planlarını paylaşırken, son zamanlardaki sosyal olaylardan ve toplumsal ilişkilerimizden o da çok rahatsız oluyor: “Sürçü lisan edersem af ola” diyerek söze başlayan Şaban, “Haddimi aşar mıyım bilemiyorum ama bizim bu topraklarda neyi paylaşamadığımızı bir türlü anlamış değilim. Günden güne azalan sayımıza rağmen, menfaatler ortaya çıkmaya devam ediyor. Bu topraklarda yaşayan diğer milletler gibi olamıyoruz galiba... Sanırım biz birlik olamıyoruz. Maalesef!”
Son zamanlarda Erman Şaban’ın özel hayatındaki diğer ilgi alan ve uğraşılarının odağında resim ve müzik yer alıyor. Resim yapıyor, elektro bateri çalarak vakit geçiriyor: “Beni rahatlatıyor, çizgi roman okumayı seviyorum, tabi ki bol bol filim de izliyorum” diye ekliyor.
Erman Şaban için Üsküp şehri çok şey ifade ediyor. Onun doğum şehri olması dışında, o, bu topraklar için kanını dökmüş bir gazi torunu. Üsküp merkezi onun arkadaşları ve nişanlısıyla sürekli takıldığı mekanların odağını oluşturuyor. Türk çarsısında gezmeyi çok seven Erman Şaban, dizi çekimleri ardından şu sıralar inzivaya çekilmiş durumda; “Dinleniyorum” diyor.
Fırsat buldukça Prizren’i ve Kosova’yı ziyaret eden Erman Şaban, ‘Bir Balkan Hikayesi’ albümüyle Rumeli müziğini rock tarzında müzik severlerin beğenisine sunan Makedonyalı hemşerisi, yakın arkadaşı Süleyman Sait’le birlikte yılbaşının ikinci akşamında Prizren’de Kosovalı dostlarıyla birlikte oldular. Prizren Türk Tiyatrosu sanatçılarıyla da görüşmeyi ihmal etmeyen Şaban, bu ziyaret sırasında söyleşi talebimizi geri çevirmedi. Bu vesileyle “Yeşilyurt ve Frekans” gazetesi okurlarına 2010 yılını kutlayan Şaban, “Bizim sesimiz oluyorsunuz, bizim değerlerimize sahip çıkıyorsunuz, çalışmalarınızda başarılar diliyorum” dedi.