Hrant Dink’in katledilişinin 3. yıldönümüydü.
Babaeski de, Özkan Başaran’ın marketinde sohbet ediyorduk.
Elindeki Yeşilyurt Gazetesi’nde, benim makale köşemde bulunan resmimi göstererek:
“Bu resimde ne kadar da Uğur Mumcu’ya benziyorsun! Aman ha! Dikkatli ol. O’nun katledildiği yaşlara da yaklaşıyorsun!” dedi.
Güldük.
Dışarıda yoğun bir kar yağışı vardı. Yer yer eriyen karlardan cıvıyan sokaklarda da, bir nevi gölcükler oluşmaktaydı.
Özkan Başaran’a, ayağımdaki ayakkabımın tabanının göstererek:
“Ayakkabılarımda delik! Bugün de, Hrant Dink’in öldürülüşünün yıldönümü. Bu yönden de O’na mı benziyorum sence?” dedim.
Düşündük!
Uğur Mumcu öldürüldüğünde, o ana kadar Mumcu’nun çok olsa birkaç yazısını okumuştum.
Benim nazarımda, Türkiye’nin en önemli yazarı değildi.
Katledilmese ve ölüm şekli öyle olmasa, mesela bir trafik kazasında veya kalp krizi sonrasında ölmüş olsaydı da, belki birçoğumuzun dağarcığında bu denli önemli bir isim olmayacaktı.
Hrant Dink te öyle.
Öldürülüşünün ardından, Agos Gazetesi ile Dink’in söylemlerini inceleme gereksinimini duyduk.
O şekilde öldürülmeseydi, kim bilir, beklide ismini hiç duymadan gelip geçecekti dünyadan.
Uğur Mumcu’nun, (hangi ülkeye ait olduğunu bilmediğim veya burada ifade edemeyeceğim) bir DERİN DEVLET tarafından katledildiğine inanıyorum!
Hrant Dink’in de öyle!
Ya, önemli bazı bilgileri elde etmişlerdi de, bunların açıklanması sıkıntı yaratacakken öldürüldüler. Ya da, öldürülmeleri ile anıtlaştırılmaları, kaosa sebep olmaları, birilerine ve bir yerlere mesaj ve korku salınmasına hizmet etmek üzere katledilmişlerdi.
Dedim ya; Uğur Mumcu’yu da, Hrant Dink’i de, sürekli okumak veya takip etmek öncelim yoktu.
Katledilişlerinden sonra yaptığım araştırmalar bana her ikisinin de, öncelikle bu ülkeyi seven, sahip çıkan, onurlu ve dürüst insanlar olduklarını gösterdi.
Öldürülmelerinin ardından bunları öğrenmiş olmam bile bana başlı başına üzüntü vermişti.
Gazeteci katillerinin medyanın gündeminin tümüne yakın kısmını işgal ettiği şu günlerde, Uğur Mumcu ile Hrant Dink’in anılarının ve hatıralarının bu denli vasat ve sönük geçiştirilmesi, bende ŞOK etkisi yapmıştı.
Kaportam Uğur Mumcu’ya, ayakkabılarım Hrant Dink’e benziyordu.
Her ikisi gibi de gazeteciydim.
O’nları en iyi benim anlamam gerekiyordu.
O’nları, katledilmelerinden sonra tanımak ve anlamak üzüyordu beni.
Bunları paylaşmak istedim.
Ruhları şad olsun…
Babaeski de, Özkan Başaran’ın marketinde sohbet ediyorduk.
Elindeki Yeşilyurt Gazetesi’nde, benim makale köşemde bulunan resmimi göstererek:
“Bu resimde ne kadar da Uğur Mumcu’ya benziyorsun! Aman ha! Dikkatli ol. O’nun katledildiği yaşlara da yaklaşıyorsun!” dedi.
Güldük.
Dışarıda yoğun bir kar yağışı vardı. Yer yer eriyen karlardan cıvıyan sokaklarda da, bir nevi gölcükler oluşmaktaydı.
Özkan Başaran’a, ayağımdaki ayakkabımın tabanının göstererek:
“Ayakkabılarımda delik! Bugün de, Hrant Dink’in öldürülüşünün yıldönümü. Bu yönden de O’na mı benziyorum sence?” dedim.
Düşündük!
Uğur Mumcu öldürüldüğünde, o ana kadar Mumcu’nun çok olsa birkaç yazısını okumuştum.
Benim nazarımda, Türkiye’nin en önemli yazarı değildi.
Katledilmese ve ölüm şekli öyle olmasa, mesela bir trafik kazasında veya kalp krizi sonrasında ölmüş olsaydı da, belki birçoğumuzun dağarcığında bu denli önemli bir isim olmayacaktı.
Hrant Dink te öyle.
Öldürülüşünün ardından, Agos Gazetesi ile Dink’in söylemlerini inceleme gereksinimini duyduk.
O şekilde öldürülmeseydi, kim bilir, beklide ismini hiç duymadan gelip geçecekti dünyadan.
Uğur Mumcu’nun, (hangi ülkeye ait olduğunu bilmediğim veya burada ifade edemeyeceğim) bir DERİN DEVLET tarafından katledildiğine inanıyorum!
Hrant Dink’in de öyle!
Ya, önemli bazı bilgileri elde etmişlerdi de, bunların açıklanması sıkıntı yaratacakken öldürüldüler. Ya da, öldürülmeleri ile anıtlaştırılmaları, kaosa sebep olmaları, birilerine ve bir yerlere mesaj ve korku salınmasına hizmet etmek üzere katledilmişlerdi.
Dedim ya; Uğur Mumcu’yu da, Hrant Dink’i de, sürekli okumak veya takip etmek öncelim yoktu.
Katledilişlerinden sonra yaptığım araştırmalar bana her ikisinin de, öncelikle bu ülkeyi seven, sahip çıkan, onurlu ve dürüst insanlar olduklarını gösterdi.
Öldürülmelerinin ardından bunları öğrenmiş olmam bile bana başlı başına üzüntü vermişti.
Gazeteci katillerinin medyanın gündeminin tümüne yakın kısmını işgal ettiği şu günlerde, Uğur Mumcu ile Hrant Dink’in anılarının ve hatıralarının bu denli vasat ve sönük geçiştirilmesi, bende ŞOK etkisi yapmıştı.
Kaportam Uğur Mumcu’ya, ayakkabılarım Hrant Dink’e benziyordu.
Her ikisi gibi de gazeteciydim.
O’nları en iyi benim anlamam gerekiyordu.
O’nları, katledilmelerinden sonra tanımak ve anlamak üzüyordu beni.
Bunları paylaşmak istedim.
Ruhları şad olsun…