Gecenin zifiri karanlığında, iğne atsan duyulacak sessizlikte yine seni anıyorum Sevgili… Ve yine, hasretinle yanıyorum…
Andıkça; gül kokusu doluyor burnuma, çisil çisil yağmurlar yağıyor saçlarıma, çöl rüzgârları esiyor odama… Andıkça; anlıyorum anladıkça; huzur buluyorum… Deli deli esen poyrazlar bitiyor ruhumda… Çöl sıcaklığında kavrulan dudaklarıma, her adını andığımda sular serpiliyor… Sevginin doruklarına tırmanıyorum seni arıyorum...
Seni göremediğim geliyor aklıma birden… Gözlerim yaş doluyor ve ben, gözümdeki yaşlarla yaşlanıyorum…
Birilerine anlatınca seni, gönül iklimime ılık bir hava hâkim oluyor. Her zaman var olduğun yüreğimde daha bir çoğalıyor hasretin… Yüreğimdeki sen’e fısıldıyorum usulca; Ey sevgili tekrar hoş geldin hasret dolu yüreğime…
Yokluğunla geçen her günden bir şeyler eksiliyor… Sonbaharda, kuru dallardan dökülen yapraklar gibi; güçlü rüzgârlarda savruluyorum. Sensizliğin acısıyla uçurumlara gidiyor ruhum, tutunamıyorum. Nihayetsiz uçurumlardayım sevgili… Sensiz, sessiz azaplardayım…
Seni yüreğime ilmek ilmek işledim…
Simsiyah gözlerini nakış nakış dokudum ruhuma…
‘Kalp hüzünlenir, göz yaşarır ‘’dediğin gibi yapıyorum… Sana hasretimi gözyaşlarıma vuruyorum. Kalbime akan hicran damlalarında seni duyuyorum. Sevgili, seni her an anıyorum…
Aşkınla; Bilal gibi, Fatıma gibi, Ebubekir gibi, Ömer gibi Ali gibi yanmak istiyorum…
Seni sevince her mevsim bahar her gece aydınlık her yağmur rahmet her gül dikensiz oluyor…
Kendimi tomurcuklara teslim edip yaprak yaprak sana açılmayı bekliyorum…
Tekrar tüm umutları yükleniyorum. Ve sana içten sesleniyorum ‘’gel sevgili’’…
Semadaki bulutları ağlatma bu denli…