İletişim, bilim dalı olduğundan beri insanlarımız arasında olumlu çok gelişmeler yaşıyoruz.
Günlük yaşamda özel ilişkilerde gözle görülür sıcak yaklaşımlar, toplumda olumlu bir hava estiriyor.
Farklı siyasi görüşlerdeki insanlar çok güzel dostluklar kurabiliyor.
İki ayrı mezhepten insan ortak işler yapabiliyor. Farklı etnik kökenden gelen insanlar evlenerek hayatlarını birleştirebiliyor. Örneğin; birçok Kürt ile Türk kökenli insanımız evlenip uzun yıllardır geçinebiliyorlar. Diğer etnik kökenlerin aileleri de birleşerek “Türkiyeliyiz” demek istiyorlar.
Halkımız farklılıklarımızı zenginlik görebiliyor. Ve toplum içinde farklı kutuplardaki anlayışlar kaynaşarak Siyasete örnek davranışlar ortaya koyuyorlar.
Bizim toplum kendi içinde kaynaşıyor. Siyasilerin ayrıştırıcı söylemlerine alet olmuyor. Onun için bizim toplum siyasetin önünde.
Ülkemiz siyasetine bakıyorsunuz, partiler arası gerginlik had safhada.
Kutuplaşan toplum siyasi katmanların arasında henüz bir yumuşama yok. Tam tersi giderek keskinleşiyorlar.
Yıllar öncesinden taşınan bir kötü geleneğin son sahnelerini seyrediyoruz. Gerginlikten beslenen bir siyaset anlayışı olur mu?
Ülkemiz insanı önce “Sağ-Sol” diye birbirine kırdırıldı. Aynı elin silahı, bir sağ ele verildi, bir de sol ele verildi ve darbeye zemin hazırlandı.
Daha sonra bir gizli el bu toplumu“Alevi-Sünni” diye ikiye böldü. Ondan sonra da “Kürt-Türk” ayırımına geçildi.
O da yetmezmiş gibi “Laik- Anti Laik” ayrışması ile toplumumuz bölüne bölüne günümüze geldi.
Bu gizli el darbelere zemin hazırlamak için insanlarımızı bölerek birbirine kırdırdı.
Enteresandır ki, kaos için ve kargaşa için zıt kutuplar aynı havuzda toplanabiliyor. Aynı amaçlara hizmet için beraber çalışıyorlar.
Birbirlerinden habersiz olarak aynı değirmene su taşıdıklarının farkında olmayabilirler.
Çıkar Havuzu, diye nitelendireceğimiz bu devasa yapı bilmedikleri bir yüksel akıl tarafından çeşitli görevlerle farklı işler yapabilir.
Kendini aydın sanan bazılarının; “Zıt kutupların insanları nasıl olacak da aynı amaç için çalışacaklar?” şeklindeki sorgulamalarına sık sık rastlanıyor.
“Bir Solcu ile Sağcı, Alevi ile Sünni, Kürt ile Türk, Laik ile Anti Laik aynı havuz içinde darbe hazırlığında nasıl bulanacaklar? Bunlar birbiri ile selamlaşmazlar bile” diyerek bu tür savunucu sorgulamalara da en çok yarı-aydınlarda rastlanıyor.
Bu anlamda da “Bir gazeteci darbe yapar mı?” sorusunu da alaycı bir şekilde sorgulayanlara çok şaşıyorum.
Darbeye zemin hazırlamanın siyasi ayağı yok mu? İş dünyası ile dirsek temasları yok mu? Medya’da kamuoyu oluşturan kalemşörleri yok mu? Ordu içinde darbe hazırlamaya yeltenen ve çeteleşen bir kesim rütbeli yok mu?
Cuntalara zemin hazırlamanın en etkili silahı medyadır.
Çeşitli yanıltmalarla, spekülasyonlarla toplum yığınları hazırlanır. 12 Eylül darbe sürecinde sağ-sol çatışmaları, Alevi-Sünni çekişmelerini körükleyen gazeteler olmadı mı? Bu çatışmalarda ülke kan gölüne dönmedi mi?
Bazı yazar ve çizerler darbe çağırıcı yazılar yazmadılar mı?
“Bu kan dursun artık, Ordu göreve” şeklindeki yazıları kanıksar hale gelmiştik.
Bazı aydınlar bunları bilmiyor da mı söylüyor, yoksa biliyor da örtbas etmek için hinlik için mi söylüyor? Bunu tam olarak çözemedim.
Halkımız, farklılıklarda ayrışmak istemiyor. Benzerliklerde buluşmak istiyor. Halkımızı rahat bırakın. Su akar yolunu bulur.
Ama düzenin efendileri çıkarları için aynı Havuzda buluşmuşlar. Bir birine uyuşmayanlar bile egemenlikleri için bağdaşabiliyorlar.
Benzemeyen canlıları aynı bünyesinde besleyen bir havuz gibi.
Halkımız egemen güçlerin bu kirli oyunlarını seziyor. Onların dümen suyuna girmiyor. Toplumun ortak değerlerini kullanıp kalkan yapanlara artık inanılmıyor. Tünelde ışık göründü.
Egemen güçler kendi inşa ettikleri bu Çıkar Havuzu’nda boğulacaklar.
Halkımız siyasetçilerin çok çok önünde. Halkımız farklılıklarda birleşerek artık “Türkiyeliyiz” demek istiyor.
Derinlerden yükselen sessiz çığlığı duyar gibiyim.
Halkımız, Yeter!!!
“Söz, Yetki, Karar, İktidar Halka” diye haykırıyor...