HABER MERKEZİ
“22 Mart Dünya Su Günü ile ilgili ilk çalışmalar Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1993′te başlatıldı. Temel konular: İçme suyu ile ilgili problemler, gelişen nüfusa bağlı olarak su kaynaklarının korunması konusunda toplumu uyarmak ve önlemleri arttırmak, Dünya Su Günü’nde devletler, uluslararası kuruluşlar ve sosyal kuruluşlarla dayanışmayı ve birlikteliği arttırmak olarak belirlendi.
1995′ten günümüze kadar her yıl bir konu tespit edilmiş ve 22 Mart günü tartışılması kararlaştırılmıştı. Bugüne dek ele alınan bazı başlıklar şunlar: Kadınlar ve Su, Dünyanın Su Potansiyeli Yeterli mi?, Yeraltı Suyu ve Görünmez Kaynaklar, Su Kaynakları Etrafında Hayat, Su ve Sağlık,Kalkınma İçin Su ve Gelecek İçin Su, Su ve Kentleşme: Kentleşmenin Getirdiği Sorunları Çözmek.
Yeryüzündeki suyun %97’si tuzludur. Geriye kalan ve büyük bir bölümü Kuzey ve Güney Kutuplarında buzullar içinde donmuş olan %3’lük tatlı su kaynakları için insanlar, bitkiler, hayvanlar yani tüm yaban hayatı, tarım ve sanayi rekabet etme durumundadırlar. İnsan yasamı için tatlı su ekosistemleri (göller, dereler, nehirler, sulak alanlar) geçmişten günümüze hep vazgeçilmez olmuştur.
Günümüzde dünya nüfusunun yarısının kentlerde yaşadığını bildiren BM, önümüzdeki 40 yıl içinde nüfus artışının tamamının kentler tarafından emileceği ve bu durumun çoğunlukla az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkacağını söylüyor. Yakın gelecekte kentlerde yaşayan nüfusun Asya’da 1,7 milyar; Afrika’da 0,8 milyar ve Latin Amerika’da 0,2 milyarı bulması bekleniyor.
Bu hızlı kentleşme karşısında giderek daha fazla insan temiz suya erişemiyor. 2008 yılı verilerine göre geçen sekiz yıl içinde dünya çapında 144 milyon insan daha evlerinde veya semtlerinde musluk suyuna ulaşamazken, 134 milyon insan daha temiz tuvalet bulamaz hâle gelmiş. Durum az gelişmiş ülkeler açısından çok daha kötü: Sahra Afrika’sındaki kentlerde yaşayan insanların %50 si yeterli su desteğinden, %60’ı ise içilebilir temiz sudan mahrum.
Dünya sağlık Örgütü’nün 2002 verilerine göre ise, dünya üzerinde 2,6 milyar insanın sağlıklı suya erişimi yok ve her gün 5 yaşın altındaki 3900 çocuk, ishal gibi önlenebilir ve doğrudan temiz su yokluğuna bağlı hastalıklar sonucu ölüyor.
* Peki çözüm ne?
Çözümü yıllardan beri odamızın da içinde olduğu çeşitli meslek odaları ve çeşitli sivil toplum örgütleri, çeşitli platformlar, çeşitli inisiyatifler söylüyorlar. Kıt bir kaynak olarak suyun daha iyi yönetilmesi için özelleştirme uygulamalarını savunanlara karşı, ülkemizde çeşitli meslek odaları ve sivil toplum örgütlerinin oluşturduğu Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu, temiz, sağlıklı ve yeterli suya erişim hakkının temel bir insan hakkı olduğunu belirtirken, günümüzde yaşanan su sıkıntısının küresel çapta uygulanan yanlış politikaların sonucu olduğunu, suyun hiçbir biçimde ticari bir meta haline getirilemeyeceği ve “Su hakkına sahip çıkmanın yaşam hakkına sahip çıkmak olduğunu” söylüyorlar.
Türkiye su zengini bir ülke değildir. Uzmanlar ülkemizin 107 milyar m3 su arzına sahip olduğunu vurgulasalar da, mevcut su kaynakları zaman ve mekâna göre düzensiz dağılmıstır. Öte yandan ortalama 1300 m3 kişi başına düşen su miktarı ile ülkemiz uluslararası ölçütlere göre su sıkıntısı çeken ülkeler içinde değerlendirilebilmektedir. Ülkemiz sahip olduğu sucul ekosistemlerin zenginliği açısından son derece önemli bir ülke olmasına rağmen su kaynaklarının sürdürülebilir kullanımını dikkate almayan yanlış tarım politikaları uygulamaları ve gerek tarımda, gerekse sanayide bilinçsiz su tüketimi beraberinde ciddi bir “su sıkıntısı” problemini gündeme getirmektedir. O halde suyumuza, sonuçta da geleceğimize sahip çıkma becerisini ve başarısını göstermek zorundayız.” (s)