“Kusursuz olma” gibi bir özellik yoktur. Hatalar iş olan yerde meydana gelir. Bir yerde hata yoksa zaten orada hiçbir şey yapılmamıştır.
MARİFET, İLTİFATA TABİİDİR.
Yapılan iyi işler de övgüye layıktır. Öveceksiniz ki, teşvik olsun.
İnsanoğlu kusurlarının yüzüne vurulmasından pek hoşlanmaz.
Aslında tenkit edilmek çok önemli bir ihtiyaçtır. Eksikleri tamamlar.
Özellikle kendiniz eleştirilmek istemelisiniz.
Çünkü, övgüler insanı pek bir yere götürmez ama, eleştiriler alırsanız, kendinize çok şey katarsınız.
Eleştiriler ikiye ayrılır.
Birincisi, yapıcı eleştiriler. İkincisi de yıkıcı eleştiriler.
Dost olan yapıcı eleştiriler ortaya koyar. Bir şeyi eleştirirken, olması gerekeni de anlatmalısınız. Alternatifsiz eleştiriye “Karalama” denir.
Beğenmediğiniz bir şeyi tenkit ederken, doğrusunun ne olduğunu da söyleyeceksiniz. “Bu yanlış ama böyle olsa doğru olurdu” demelisiniz.
Sadece eleştirirseniz, alternatif doğruları ortaya koymazsanız, bu yıkıcı eleştiriye girer.
Bizim toplumun bir bölümünde kusur arama alışkanlığı hastalık derecesine ulaştı. Sabah kalkar kalkmaz, duymak istediklerini yazan gazeteleri alıp sövüp sayarak gün geçiren bir kesim insanımız yok mu?
Karalamak için bardağın boş tarafına bakmak çok kolaydır.
Yıpratmak için çamur atmak da kolaydır.
Sadece kendi doğrularınızın kesin doğru olduğuna inanıp, başkalarının yaptıklarının tamamının yanlış olduğunu savunmak; “BAĞNAZLIKTIR”
Tek tip düşünce, beyin tembelliğidir ki, buna da “TUTUCULUK” denir.
Aynaya bakmayanlar, başkasına sövgüler yağdırırlarken kendilerini unuturlar. Bu tip insanlara da “KENDİNİ BEĞENMİŞ” derler.
Kendini entelektüel sanarak, kendini seçkin görerek ve kendini çağdaş kabul ederek halkı “Cahil” diye aşağılayanlara“YARI AYDIN” denir.
İşte bir toplum için en tehlikeli olanlar da bu “Yarı Aydın’lardır”
Bunlar aslında diplomalı cahillerdir. Toplumu cahil gördükleri için kendi cahilliklerinin bir türlü farkına varamazlar.
Toplum bunları okumuş ve Gerçek Aydın sanıp bunlara inanır. İşte tehlike de bu zaten. Toplumun kendilerine inandığını bildikleri için bu yarı aydınlar inandıkları sahte ideolojilerle halkı zehirleyip dururlar.
Bu yarı Aydınlar, doğru sandıkları yanlışlarla toplumu aldatırlar. Bazıları hinlik için yaparlar, bazıları da gerçekten inanarak.
Toplumumuz da karşısında kelli felli ve yüksek diplomalı olarak gördüğü bu insanların anlattıklarını “kesin doğru” sanarak inanır.
Her tahsil yapan, her şeyi bilecek diye bir şey var mıdır?
Kim hangi konuda tahsil yaptıysa, sadece o konuda uzmanlaşır.
Ama bakıyorsunuz, yüksek diplomalı bazıları, her şeyi biliyormuş gibi davranışlar içine giriyor. Bir afralar, bir tafralar, bir böbürlenmeler.
Aslında bir Doktor, Avukat olamaz. Bir Mühendis de, Mali Müşavir olamaz. Her tahsil, ayrı ayrı konularda uzmanlıklar öğretir. İkinci diplomayı almadan ikinci bir meslek edinilir mi?
“Her şeyi biliyorum” diyenler, aslında hiçbir şey bilmezler.
Kendilerini Aydın sanan bu tipler, İnsanları hor görmelerden başlayın da, selam almaya tenezzül etmeyen ruh bozuklularıyla aramızdalar.
Ne yapacaksınız? Bunlar, bu toplumun yaraları. Atsanız atılmazlar, satsanız satılmazlar. Beraber yaşamak durumundasınız.
Ama gelin görün ki, Bu Bağnazlar, Bu tutucular ve bu kendini beğenmişler kendilerini topluma faydalı görürler de içinde yaşadıkları toplumu da zararlı olarak görürler.
Toplum onları Yobaz görürken, onlar da toplumu yobaz görürler... Çok enteresan bir durum değil mi?
Aslında bu Yarı Aydınlar toplumun önünde tıkaçtırlar. İlginçtir ki kendisini çağdaş sanan bu yobaz beyinler, toplumun büyük bir bölümünü gerici, Yobaz ve Aptal diye aşağılarlar. Bu tür insanlar tek tip düşüncenin girdabından asla ve asla çıkamazlar. Çünkü Tedavisi bulunmamış bir ruh hastalığı yakalanmışlardır. Kendilerini yargılamadıkları için, bu ruh hastalıklarını keşfedemezler.
Bu Yarı Aydınlara dönüp diyeceksiniz ki “Hey kendinden başka kimseyi beğenmeyen zibidiler, sizleri kim beğensin ki?