Satır Arası
Merve Cankurt
mervecankurt@yesilyurtgazetesi.com
Lance… Lance Armstrong… İsmini ilk kez, arkadaşım kitabını okuduğu zaman duydum. “Çok güzel bir öykü” diye bahsetti arkadaşım; Lance’in yaşam öyküsünden oluşan kitabı ile ilgili. “Bir bisiklet sporcusunun Fransa Bisiklet Turu’na katılma yolculuğunu anlatıyor” dedi önce. Sonra bu tespiti “Ama aslında yaşam savaşını da anlatıyor” diye değiştirdi. Bir iki karışık tespitle kitabın konusunu anlatamamıştı tam olarak. Çünkü bu yaşam öyküsünde her şey birbirine görünmeyen halatlarla bağlı adeta. Son dönemlerde, daha önce okumadığım tarzlarda kitap okuma fikrimin üzerine bu kitabı ödünç verme teklifi gelince “cuk” diye oturmuştu zamanlama. Kitabın bana çok fazla bir şey verebileceğini ummadım. Dedim ki kendi kendime “Evet saygı duyulası bir hastalık mücadelesidir, ölüm-kalım savaşı, çekilen sıkıntılar ve sonuçta ya hüsran ya da övgüye değer bir 2. bahar” Bu duygularla kitabın kapağını açtım ve kitabın ilk kısımları evet beklediğim ve belki biraz ilginç gelen kısımlardan ibaretti.
Lance, bisiklet tutkunu olduğunu sonradan mücadele etmek zorunda kalacağı hastalığının ilerleyen zamanlarında fark eden bir profesyonel bisiklet yarışçısı. Bisikleti bir iş olarak gören ve hayatını bisiklet yarışlarından kazanan, yarışların strateji, kural, işleyiş, taktik ve dönen dolaplarını da hayatının bir parçası olarak yazdığı kitapta ele alıyor Armstrong. Onca başarısızlık ve kendini tatmin etmeyen düşük derece başarılarına rağmen Lance, kendine dönüp de “Sen hiçbir şeyi başaramazsın” demiyor. Çıkar çatışmalarının yaşamının uçurumunda olan bir kişiyi nasıl zedeleyeceğini ve kendisinin nasıl bunu yapanlara gününü gösterdiğini de anlatıyor Lance. İnsancıl zafiyetleri, kendisini hastalığında keşfetmesini ve iç dünyasındaki düğümleri çözüşüne şahit ediyor okuyucuları. İçeriğin ayrıntılarından çok da bahsetmek istemiyorum, okuyup bunun tadına birebir varmak gerekli diye düşünüyorum.
Kısaca şunu söyleyebilirim; “Başarmak nefes almak kadar vazgeçilmezinse, uçurumun kıyısında bile umutlara göz kırpabilirsin”.
*** *** *** *** ***
Hani az evvel dedim ya Lance Armstrong için ‘Onca başarısızlık ve kendini tatmin etmeyen düşük derece başarılarına rağmen Lance, kendine dönüp de “Sen hiçbir şeyi başaramazsın” demiyor” diye. Evet demiyor, bir şeyi başaramazsa yeniden deniyor, yeniden ve yeniden. Yapamıyorsa kendini dinlemesine olanak tanıyor kendini çözümlemeye çalışıyor ve gerektiği yerde duygularına gerektiği yerde mantığına bırakıyor kendisini. Ama birçoğumuzun yaptığı gibi daha ilk denemede; “Evet ben bu işi başaramadım ve bir daha da başaramam. Hatta ben hiçbir işi başarabilecek birisi değilim” demiyor. Bunu dediği tek bir an var; burada bir kırılma noktası yaşıyor ve gerisini de kitaba bırakıyorum, her şeyi o anlatsın.
Merve Cankurt
mervecankurt@yesilyurtgazetesi.com
Lance… Lance Armstrong… İsmini ilk kez, arkadaşım kitabını okuduğu zaman duydum. “Çok güzel bir öykü” diye bahsetti arkadaşım; Lance’in yaşam öyküsünden oluşan kitabı ile ilgili. “Bir bisiklet sporcusunun Fransa Bisiklet Turu’na katılma yolculuğunu anlatıyor” dedi önce. Sonra bu tespiti “Ama aslında yaşam savaşını da anlatıyor” diye değiştirdi. Bir iki karışık tespitle kitabın konusunu anlatamamıştı tam olarak. Çünkü bu yaşam öyküsünde her şey birbirine görünmeyen halatlarla bağlı adeta. Son dönemlerde, daha önce okumadığım tarzlarda kitap okuma fikrimin üzerine bu kitabı ödünç verme teklifi gelince “cuk” diye oturmuştu zamanlama. Kitabın bana çok fazla bir şey verebileceğini ummadım. Dedim ki kendi kendime “Evet saygı duyulası bir hastalık mücadelesidir, ölüm-kalım savaşı, çekilen sıkıntılar ve sonuçta ya hüsran ya da övgüye değer bir 2. bahar” Bu duygularla kitabın kapağını açtım ve kitabın ilk kısımları evet beklediğim ve belki biraz ilginç gelen kısımlardan ibaretti.
Lance, bisiklet tutkunu olduğunu sonradan mücadele etmek zorunda kalacağı hastalığının ilerleyen zamanlarında fark eden bir profesyonel bisiklet yarışçısı. Bisikleti bir iş olarak gören ve hayatını bisiklet yarışlarından kazanan, yarışların strateji, kural, işleyiş, taktik ve dönen dolaplarını da hayatının bir parçası olarak yazdığı kitapta ele alıyor Armstrong. Onca başarısızlık ve kendini tatmin etmeyen düşük derece başarılarına rağmen Lance, kendine dönüp de “Sen hiçbir şeyi başaramazsın” demiyor. Çıkar çatışmalarının yaşamının uçurumunda olan bir kişiyi nasıl zedeleyeceğini ve kendisinin nasıl bunu yapanlara gününü gösterdiğini de anlatıyor Lance. İnsancıl zafiyetleri, kendisini hastalığında keşfetmesini ve iç dünyasındaki düğümleri çözüşüne şahit ediyor okuyucuları. İçeriğin ayrıntılarından çok da bahsetmek istemiyorum, okuyup bunun tadına birebir varmak gerekli diye düşünüyorum.
Kısaca şunu söyleyebilirim; “Başarmak nefes almak kadar vazgeçilmezinse, uçurumun kıyısında bile umutlara göz kırpabilirsin”.
*** *** *** *** ***
Hani az evvel dedim ya Lance Armstrong için ‘Onca başarısızlık ve kendini tatmin etmeyen düşük derece başarılarına rağmen Lance, kendine dönüp de “Sen hiçbir şeyi başaramazsın” demiyor” diye. Evet demiyor, bir şeyi başaramazsa yeniden deniyor, yeniden ve yeniden. Yapamıyorsa kendini dinlemesine olanak tanıyor kendini çözümlemeye çalışıyor ve gerektiği yerde duygularına gerektiği yerde mantığına bırakıyor kendisini. Ama birçoğumuzun yaptığı gibi daha ilk denemede; “Evet ben bu işi başaramadım ve bir daha da başaramam. Hatta ben hiçbir işi başarabilecek birisi değilim” demiyor. Bunu dediği tek bir an var; burada bir kırılma noktası yaşıyor ve gerisini de kitaba bırakıyorum, her şeyi o anlatsın.