TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Kırklareli Il Temsilcisi Dr.Erol Özkan Anayasanın 6235 sayılı maddesine göre kurulu ve tüm ülke genelinde örgütlü bir meslek örgütü olan TMMOB Ziraat Mühendisleri Odasının kendi mesleki faaliyet ve görev alanları ile ilişkili konularda "Yerel Yönetimlerden Beklentileri" ni içeren basın açıklamasını gazetemize sundu. Söz konusu açıklama kapsamında, Ziraat Mühendisleri Odası, yerel yönetimlerden beklentilerini şöyle sıraladı; “Bilindiği üzere 29 Mart 2009 tarihinde ülke genelinde yerel seçimler yapılacaktır. Yerel seçimler sonrasında oluşacak kent yönetim kadrolarının yapacakları uygulamaların, mevcut sorunlara kalıcı ve etkili çözümler üretecek nitelikte olması kamuoyu tarafından her seçimde olduğu gibi bu seçim döneminde de istenmektedir. Bilineceği üzere ilgili kanunlar kapsamında belediyeler, çevrenin, tarım alanlarının ve su havzalarının korunmasını sağlamak, gıda ile ilgili müesseseleri ruhsatlandırmak ve denetlemek, yiyecek ve içecek maddelerinin tahlillerini yapmak üzere laboratuvarlar kurmak ve işletmek gibi görevleri yürütmekle yükümlüdürler.Belediyelerin yukarıda sayılan görevleri ODA'mız çalışmalarını doğrudan ilgilendirdiğinden konu ile ilgili değerlendirme ve beklentilerimizin yerel yönetimlerce ve kamuoyunca bilinmesinde yarar görülmektedir. Meslek örgütümüz olan odamızın meslek mensupları adına bu amaç doğrultusundaki beklentileri aşağıda özetlenmiştir. Bilindiği üzere kentlerin en önemli sorunu plansız yapılaşmadır. Plansız yapılaşma gelişigüzel hizmetleri beraberinde getirerek altyapı sorunlarını çözülemeyecek boyutlara ulaştırmaktadır. Sanayi alanları, konut alanları, yeşil alanlar ve gerekli kentsel donatı alanları ile planlama ölçütlerine uygun olarak yapılaşmamış olan kentlerin durumu kamuoyu gündemini olumsuz şekilde işgal etmekte ve tartışmalara yol açmaktadır. Kentlerin yapılaşmasında kuruluş, ulaşım, alt yapı kolaylıkları nedeniyle zaman zaman verimli tarım arazileri kullanılmaktadır. Tarım alanlarının amaç dışı kullanımı ise tarımsal potansiyelimizin gerilemesine neden olmaktadır. Belediyelerce hazırlanan imar planlarında kent içi tarım alanları rant uğruna ve "Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu"na aykırı olarak imara açılmaktadır. Yerel yönetimler, yukarıda izah edilen durum çerçevesinde kent içi ve çevresindeki tarımsal alanlar için doğrudan ve dolaylı tehdit oluşturacak her türlü planlamadan kaçınılmalıdır.5403 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu ile bu Kanuna bağlı olarak Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından çıkarılan 15/12/2005 tarih ve 26024 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan "Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu Uygulama Yönetmeliği " dikkate alınarak tarım arazilerinin korunmasına özen gösterilmelidir. Belediye sınırları içinde kalan mera arazileri, orman arazileri, 2B alanları amaç dışı kullanılmamalıdır. Kentleşme ve sanayileşme tehditi altındaki yüksek verimli topraklara sahip bölgelerde korunması zor alanlar tarımsal sit alanları olarak ayrılmalıdır. Kırsal ve kentsel sınır kesin olarak belirlenmeli, toprakların sınıfsal özelliklerine bakarak hangi amaçla kullanılacaklarını, nerenin tarım alanı, neresinin yerleşime uygun, neresi turizme açılabilir, neresi ağaçlandırma alanıdır şeklinde kamu-özel her kesimi bağlayan bir ulusal arazi kullanma ve imar planı çıkarılmalıdır. Imara açılacak alanlar için meslek odalarının görüşleri alınmalıdır.Tarım toprakları organize sanayi bölgeleri, küçük sanayi bölgeleri kurulmasına tahsis edilmemeli, maden, taş, kum ve çakıl ocakları ile çimento fabrikaları tarım alanlarının yakınında kurulmamalıdır.Sanayi atıklarının tarım topraklarına zarar vermesi engellenmeli, arıtma tesisleri kurulmalıdır. 1. sınıf tarım arazilerinin turizm alanlarına tahsisi ve turizm yatırımlarına verilen teşviklerle sahil kuşaklarında geçmişte tarımsal faaliyetlerin yapıldığı alanlar, oteller tarafından işgal edilmektedir.Dış turizme yönelik bu gelişmeler yerli turistin de sahil bölgelerine ilgisini arttırmakta, sahil kuşağında yazlık konutların gün geçtikçe artış göstermesine neden olmaktadır. Bu nedenle sahil bölgelerinde konut yapımında ve turizm alanlarında tarım topraklarının kullanılmamasına özen gösterilmelidir.Kentlere katılan köy arazilerinin ve köy yapısının yerel yönetimlerce mutlaka korunması sağlanmalıdır. Bu köy yerleşimlerinde kentsel bütünlük gözetilerek yatırım ve planlama yapılması yerine doğal dokuya zarar verilmemesine özen gösterilecek uygulamalara gidilmelidir. Bazı kentlerin yapısal özellikleri nedeniyle bu kentler için tarım ve tarıma dayalı sanayi, kent ekonomisinin temelini oluşturmaktadır. Bu nedenle yerel yönetimlerin bu tip kentlere bakış açısı, sadece kentli nüfusun sorunlarıyla ilgilenen bir anlayış yerine, kentlinin sağlıklı ve ucuz beslenmesine katkı sağlayan kırsal nüfusun sorunlarına da çözüm üretebilecek nitelikte olmalıdır.Yerel yönetimler, kentlerin doğal yapısının, ormanlarının, yeşil alanlarının ve sahillerinin zarar göreceği uygulamalardan kaçınmalı, kamuya ait arazi ve yapıların satışı ve özelleştirilmesine yönelik anlayışa son verilmelidir. Kentlerin içme ve tarımsal sulama kaynaklarının yer aldığı su havzalarında yapılaşmasının önüne geçilmeli, suyun temin edildiği kaynaklar ve havzalar korunmalı ve kirletilmemelidir. Havza ağaçlandırma ve su değerlendirme projeleri hazırlanmalı ve uygulanmalıdır. Dere yatakları yapılaşma dışı bırakılmalı ve yeşil alan olarak düzenlenmelidir. Suyun ticari amaçlarla kullanılmasını önüne geçilmeli, suyun en ekonomik biçimde halkın kullanımına açılması sağlanmalıdır.Tarımın gelişmesi için çok önemli olan soğuk hava tesisleri, tarıma dayalı sanayi tesisleri, pazarlama, dağıtım ve ulaşım ile ilgili altyapı belediyelerce kurulmalı, bu alanda yatırım yapacak üretici örgüt veya birlikleri ve özel sektör yerel yönetimler tarafından özendirilerek desteklenmelidir.Bilindiği üzere gıda sanayii sürekli gelişme içerisindedir. Ancak küçük işletme sayısının fazlalığı ve dağınık yapısı, kayıt dışılığa ve modern işletmelerle haksız rekabete neden olmakta, tüketici sağlığına uygun koşullarda ve uygun kalitede üretimi sekteye uğratmaktadır. Kamu denetim hizmetlerinin yeterli seviyede bulunmaması ve uzun yıllardır yaşanan yetki dağınıklığı da gıda güvenirliğini olumsuz etkilemektedir. Bu konuda belediyelerin üstüne düşen görev, sınırları içerisindeki ruhsatsız ve üretim izinsiz işletmeleri tespit etmek ve bu işletmeleri ruhsat almaya zorlamak olmalıdır. Ruhsatlı ve üretim izinli işletmeler ile rekabet eden merdiven altı işletmeler engellenmeli ve daha kaliteli daha sağlıklı gıdaların üretilmesi sağlanmalıdır. Güvenli gıda tüketimini sağlamak amacıyla sağlıklı bir gıda denetim sistemi oluşturmak için politikalar belirlenmeli ve uygulanmalıdır. Gıdaların üretimi, tüketimi ve denetlenmesine dair kanun hükmünde kararnamenin değiştirilerek kabulü hakkındaki 5179 sayılı kanun çerçevesinde yargı tarafından alınan kararlara titizlikle uyulması sağlanmalıdır. Halka ucuz gıda ulaştırılabilmesi için gerekli önlemler alınmalıdır. Hallere taze sebze ve meyve girişlerinde her türlü meyve ve sebzeler kalite yönünden kontrol edilmeli ve ürünlerde kalıntı madde analizleri yapabilecek laboratuvarlar oluşturulmalıdır. Perakende satış yapan işyerlerinde gıda güvenliği ve gıda hijyenine önem verilmeli açıkta et, süt ve diğer gıda maddeleri satışa sunulmamalıdır. Raf ömrünü tamamlamış gıdaların satışı önlenmelidir. Gıda üretim tesislerini biraraya toplayacak biçimde organize gıda sanayi siteleri kurulmalıdır. Çiftçilerin ürettikleri ürünü uygun fiyatla satabilmeleri için üretici pazarları oluşturulmalı, böylece üretici ile tüketicilerin aracısız bir şekilde irtibatı sağlanmalıdır. Kentin kaderini belirleyecek projeler halkın tartışmasına açılmalı, hayata geçirilmesi planlanan projeler için meslek odalarının ve üniversitelerin görüşleri alınmalıdır. Semt pazarlarında açık tohum ve tarım ilaçlarının satışı engellenmelidir.Su ürünleri perakende satış yerleri, su ürünleri hali, Belediye Sağlık Işleri Müdürlüğü ya da Zabıta Müdürlüğü bünyesinde kurulacak denetim ekiplerince kontrol edilmelidir. Yönetmelikte, belediye sınırları ve mücavir alanlar içerisinde su ürünlerinin toptan alım ve satımının su ürünleri halinde veya su ürünleri toptan satış merkezinde yapılmasının zorunlu olduğuna dair bir hüküm bulunmaktadır. Su ürünlerinin hijyen, kalite ve standartlara uygun olarak, hızlı ve güvenilir biçimde tüketiciye sunulması için yerel yönetimler bu hükmün uygulanmasını sağlamalıdırlar.Su ürünlerinin yönetmelikte belirtilen satış yerleri dışında açıkta satılması önlenmelidir.”
Genel
29 Mart 2009 - 12:30
Ziraat Mühendisleri Odası, yerel yönetimlerden beklentilerini sıraladı
Ziraat Mühendisleri Odası, yerel yönetimlerden beklentilerini sıraladı
Genel
29 Mart 2009 - 12:30
İlginizi Çekebilir